Ömer Orhan

Tüm dünya eğitim ve öğretimle ilgili arayışlar içinde ama bizim kadar bu işi sarmal hâle getiren yok.

2000’li yılların öncesinde Almanya’nın ne kadar disiplinli öğretim yaptığı, çocukların gelişimini küçük yaştan itibaren izledikleri, akademik başarı ve becerileri doğrultusunda nasıl yönlendirildikleri konuşulur hatta kendilerine gıpta edilirdi.

Milenyumla birlikte PISA Sınavı ve Finlandiya ortaya çıktı. Artık doğan güneş Finlandiya’ydı ve uzun süre sınav başarılarıyla herkesin ilgisini çekti.

Sonrasında Finlandiya’dan konuşmacı getirmek ya da oralara okul ziyaretleri yaparak bir reçete bulmak için seferber olundu.

Nasıl başarılı oluyorlardı?

Biz neden olamıyorduk? Herkes “pek bi meraklıydı” ama hepsi o kadar…

Son yıllarda ise eğitimin yeni gözdeleri Asya Kaplanları! Güney Kore, Singapur, Hong Kong, Tayvan. PISA’da artık üst sıralarda onlar yer almaya başladı.

Yine aynı soru soruldu.

Onlar nasıl başardı?

Ya biz?..

OECD ülkeleri arasında yapılan bu sınavın sonuçları değerlendirilirken buz dağının altına da bakılması gerektiği “PISA 2015 ULUSAL RAPORU’nda” da belirtilmişti.

Bakan oldu mu? Kimsenin işine geldi mi?

“Ailenin zenginliği, çocukların okuldaki performansını etkiler ancak bu etki ülkeler arasında belirgin bir şekilde değişmektedir. Bazı ülkelerin göreceli refahı eğitimle ilgili daha fazla harcama yapmalarına olanak tanırken bazı ülkeler de kendilerini daha düşük bir milli gelirle sınırlandırılmış bulmaktadır. Bu nedenle, ülkeler arasındaki eğitim sistemlerinin performansını karşılaştırırken, ülkelerin milli gelirini göz önünde bulundurmak önemlidir.”

M.E.B. Ölçme Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü - PISA 2015 ULUSAL RAPORU Sayfa 43

Rapora göre Türkiye, 72 ülke içerisinde sondan ikinci sırada yer almaktadır. Ayrıca bütçede eğitim için ayrılan paranın nerelere harcandığı ve bu harcamaların etkinliğe yansımalarının performansı da değerlendirilmelidir.

Yine aynı raporda; okulu asma bizde, dersi kırma bizde, derse geç kalma yine bizde…

Öğretmenlerin mesleki gelişimleri konusunda ise yine çok gerideyiz…

Sınavları, haftalık ders çizelgelerini, ders programlarını değiştirerek birçok farklı sonuç alınacağı kesin; ancak eğitim-öğretimin sorunlarını sıralayarak önceliği buz dağının alt kısmına vermekte yarar var sanırım. Bizim gördüğümüz ile görmek istemediğimiz arasında dağlar kadar fark var.

Eğitim-öğretimin sorunlarına yurt dışında çözüm arayanlara duyurulur: Bu iş elektronik ya da bakliyat ithal etmeye benzemez. Her ülkenin eğitim-öğretim sistemi, kendi özelinde oluşturulmalıdır.

Havalı okul binalarından çok daha önemlisi, ekonomik gücü sağlanmış, alan bilgileri tam ve öğrenmeyi seven öğretmenlere olan ihtiyacımızdır.

Son günlerde gündemde olan öğretmenlerin performans değerlendirme sistemi de gereklidir ancak öğretmenlerin eğitimlerinin planlı, nitelikli ve uzun soluklu atölye çalışmaları şeklinde yapılması daha önemlidir. Bu atölye/uygulama çalışmalarındaki sonuçların da bir performans kriteri olarak kullanılabileceğini de belirtmem gerekir.

Gelgelelim her geçen gün eğitimdeki nitelikli insan gücünü yitiriyoruz. Ortalık idareimaslahatçılarla doldu!

Birkaç sayılı okul dışında öğretim kadrosunun niteliğine yatırım yapan neredeyse yok. İyi niyetli birkaç kurum, platform ve organizasyon dışında öğretmenlerin mesleki gelişimleri maalesef yeterince sağlanmıyor.

Öğretmenlerin sosyal haklarının yanında hizmet içi eğitimlerinin de ne kadar önemli olduğunu anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Gıpta edilen ülkeler, öğretmenlerin hayat boyu öğrenmelerini sürdürmelerini önemsiyor ve bunun için yatırım yapıyor.

Buyurun siz de insana yatırım yapın, bakın eğitim-öğretimin kalitesi nasıl artıyor. 

Ömer Orhan

Twitter: @omerorhn