Ömer Orhan

Eğitim denildiğinde sanırım ilk aklınıza gelen şey okuldur. Okul, hepimizin hayatında iz bırakan yerdir. Elbette okula iz bırakanlar da vardır ama konumuz bu değil.

Anaokulunda “okulla flörtle” başlayan serüven yerini, ilkokulda “heyecana”, ortaokulda “umuda”, lisede “karamsarlığa” bırakır. "Yok efendim böyle değildir" diyenleri duyar gibiyim. Bu kişilere bilmem kaç milyon insan içerisinde iyi örnekleri düşünerek hareket etmemelerini hatırlatırım. Hiçbir şey yapmasak da zaten birkaç iyi örnek kendiliğinden gelişebilir.

Okullarda, öğrenme merakıyla dolu olan öğrencilerin içindeki bu duygu zamanla alınır ve yerine pinçik pinçik, kopuk ve “kuru bilgi” doldurulur. Geride, istemsiz edinilmiş bir bilgi karmaşası ve neredeyse sıfır merakla öğrenme isteği kalır.

İnsan beyninin öğrenmeye en uygun -tabiri caizse sünger gibi- olduğu yıllar bir anlamda ziyan edilir. Yaşamla ilgili olduğu düşünülen bilgiler, yaşamla ve deneyimle sabitlenmeden aktarılmaya çalışılır. Eğitim-öğretim süreçleri, büyük bir muamma gibidir.

Öğretimle ilgili kısım ciddi sorgulama ve yeniden yapılandırma gerektirdiğinden olsa gerek, dünya üzerinde birkaç ülke dışında herkes ufak tefek düzenlemelerle 200 yıldır benzer yöntemlerle aynı öğretime devam ediyor.

Her ne kadar eğitim-öğretim ya da tek başına dile pelesenk olmuş şekliyle “eğitim” denilse de yapılan işin en büyük bölümü şu an için öğretimdir. Oysa Rönesans’ta eğitime en çok kafa yoran aydınlardan olan Erasmus, deliliğe övgü yapıtında eğitime kuşkucu bakışı savunur. Kilisenin dogmacı yaklaşımını sert dille eleştirirken, papaları İsa’nın kanına giren adamlar olarak nitelendirmiştir. Erasmus’un eğitim anlayışı sıkı sıkıya ahlak değerlerine bağlıdır. Erasmus, insanların belleklerine bilgi doldurmanın eğitim demek olmadığınıgörmüş, çocukların yetişmesinde anne sütünün, anne sevgisinin, baba dostluğunun, öğretmen hoşgörüsünün önemine vurgu yapmıştır.

Rousseau’ya göre ise çocuk yetiştirmede birçok yöntem kullanılmış ancak en gerekli olan kullanılmamıştır. Çocuğa iyi düzenlenmiş özgür bir eğitim-öğretim ortamı hazırlandığında en verimli sonuç alınabilir. Ancak maalesef insanlar, özgürlükle başıboşluğu birbirine karıştırdıklarından özgürlükten uzak dururlar. Oysa “Anlamanın en iyi yolu yapmaktır. En sağlam öğrenilen kendi kendine öğrenilendir.” diyen Kant’ın bu görüşü Rousseau’yu destekler niteliktedir.

MÖ 450’li yıllarda, yani bundan 2470 yıl önce Platon ne demiş: “En iyi eğitim, ruha ve bedene, edinebileceği tüm güzelliği ve tüm yetkinliği verebilen eğitimdir. Ruha zorla sokulan dersruhta çok kalmaz, gider. Çocuklarınıza şiddet uygulamayın, daha çok oynayarak eğitimlerini sağlayın.”

Büyük düşünürlerin “büyük” laflarını aldık, kabul ettik! Ama “Bizim de sözümüz var aşka dair” demiş şair… “Eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır.” atasözü ise Anadolu coğrafyasında, deneyimlenmiş bir saptama olarak günümüzde hâlen geçerliğini koruyor.

Maalesef bizim için eğitim; çocuğun okula gitmesi, derslerine çalışması, tam notlar alarak okulu başarması, sonra da çok para kazanabileceği bir meslek sahibi olması. Oysa insan, karmaşık bir varlık. Duyguları ve zekâsı onun yaşamını daha da karmaşık hâle getirdiği için eğitimle ilgili süreçlerde çok daha özenli olunması gerekir. Üstelik eğitim işini okullara bırakarak çözmek mümkün de değil.

Okullar benzin istasyonu değildir. Okulları, benzin istasyonu gibi görürsek işi doğru yapmış olmayız. 200 yıldan beri, gelen öğrencilere yakıt doldurur gibi doldur bilgiyi ve gönder hayatın karmaşık yollarına... Benzinci benzini vermiş, okul bilgiyi aktarmıştır!

Gerçi sadece verilen yakıt benzetmesinden yola çıkarsak, o bileyanlış yapılmaktadır. Yani yarış arabasında, binek bir araçta, kamyonda ve jette kullanılan yakıt birbirinden farklıdır. Anlaşılan o ki, benzinciler işini eğitimcilerden iyi yapmaktadır!

Eğitimden anladığımız, amaçladığımızşey, çocukları “ağzına” kadar bilgiyledoldurduktan sonra bir sonraki eğitim kurumuna göndermek. Ne var ki eğitim, öğretimi de içine alan, bireylerin biyolojik, bilişsel, duygusal ve hazır bulunuşluklarına göre farklılık göstermesi gereken disiplinleri de kapsayan, karmaşık süreçlerin bütünüdür. Bilgi değişebilir ve daha sonra da edinilebilir; ancak kötü eğitimle öğrenim durur.

Günümüzde yeni nesil otomobillerde hibrit teknolojisi kullanılmaya başladığını biliyorsunuz. Bu teknoloji sayesinde alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları ile araçların ekonomik, çevre dostu ve uzun mesafeler gitmesi hedeflenmektedir. Dünya inanılmaz şekilde değişime uğrarken eğitim, milyonlarca insanın birlikte başladığı ve varış noktasına çok az insanın ulaştığı bir yarış olarak görülmeye devam ediliyor. Bir anlamda öğretim adına eğitim feda ediliyor!

Güle oynaya sevgiyle ve merakla başlayan eğitim yolculuğu, unutulmak için ezberlenmiş bilgi karmaşası ve bir kâğıt parçasından ibaret diploma ile son buluyor.

Kısacası 18 yıl sürenfragmanın ardından “bambaşka bir film” başlıyor ama ortada ne senarist ne yönetmen ne de sinema sahibi oluyor.

Animasyon ve kahkahalarla başlayan eğitim filmimiz, çoğunlukla dramla sona eriyor.

Umarım “pek yakında” oynayacak film umut olur…

Ömer ORHAN

Twitter: @omrorhn