Prof. Dr. Cem Balçıkanlı

Önce Homo Sapiens’ten (akıllı insan) oluştu, sonra Homo Faber’le (üreten insan) gelişti ve en sonunda da Homo Ludens’e (oyun oynayan insan) dönüştü (Huizinga).

İnsan yalnızca oyun oynadığında bütünüyle insandır (Schiller).

OYUN VARSA ÖĞRENME İÇİN UMUT VAR DEMEKTİR

Bu yazıyı okuduğunuza göre muhtemelen sosyal medyayı takip ediyorsunuz. Eğer sosyal medyayı takip ediyorsanız yine muhtemelen ‘oyun’ başlığıyla son derece popüler olan şu iki videoyu da izlemişsinizdir. Videoların ilkinde yaşlı bir çift bahçelerine kurdukları ‘survivor’ isimli yarışma programında kullanılan parkurlarla oyun oynayıp çılgınlar gibi eğlenirken bize oyunun her yaş grubunda oynanmakta olduğunu bir kez daha gösteriyor. Diğerinde ise sevimli bir sincabın deniz topuyla nasıl keyifli bir şekilde oynadığına tanık oluyoruz. Topu yere düşürmemek için kıvrak bir akrobat gibi hareket eden sincabın bu etkinlikten çok keyif aldığı belli. Her ikisinin de yaparken son derece eğlendikleri bu etkinlikler sayesinde istekli bir görüntü sergilediklerini görüyoruz. Bu keyif alma halini elbette oynadıkları oyunun doğasına borçlular. Öğrenme sürecinin olmazsa olmazlarından motivasyon seviyeleri de son derece yüksek hem yaşlı çiftimizin hem de sevimli sincabımızın. O halde eğitim dünyasında kimse oyunun önemini inkâr edemez, etmemeli. Son yıllarda birçok şeyi yeniden kurgular hale geldik. Peki ya oyun? OYUN tüm gücüyle varlığını sürdürüyor. Çünkü oyun varsa öğrenme için umut var demektir.

OYUN NE ZAMANDIR HAYATIMIZDA?

Dünyada şahit olduğumuz her türlü değişim ve gelişimin aslında tek bir amacı var: Teorik bilgilerle ortaya atılan kuramların da ileri sürdüğü gibi pratik uygulamaları daha faydalı hale getirmek. Diğer bir deyişle, tüm kuramsal yaklaşımlar aslında uygulama safhasında bir değişiklik ve iyileşme olsun diye ortaya atılıyor. ‘Oyun’ kavramının ilk olarak ne zaman ortaya atıldığına baktığımızda ise yazılı belgeler bizi yaklaşık 2000 yıl öncesine götürüyor. ‘Sek sek’ diye bilinen oyunun izlerini Roma harabelerinde görmekteyiz. Bunun yanı sıra ‘topaç çevirme, saklambaç, denizin üzerinde taş kaydırma oyunu, çatal-matal, körebe’ gibi hepimizin çocukluğunda oynadığı ve şimdilerde hatırladığımızda yüzümüzde bir tebessümün oluştuğu bu oyunlar yıllardır varlığını sürdürüyor.  Kültürel anlamda toplumların mihenk taşı olan bu tür oyunların yanı sıra eğitsel oyunlar da eğitimciler tarafından uzun yıllardır kullanılmaktadır.  

OYUN OYNATMIYORUZ! OYUN İLE ÖĞRENİYORUZ

Oyun, Huizinga (2010) tarafından şöyle tanımlanmaktadır: Özgürce razı olunan, ama tamamen emredici kurallara uygun olarak belirli zaman ve mekân sınırları içinde gerçekleştirilen, bizatihi bir amaca sahip olan, gerilim ve sevinç duygusu ile “alışılmış hayat” tan “başka türlü olmak” bilincinin eşlik ettiği, iradi bir eylem veya faaliyettir.” Son derece kapsayıcı olduğu kolaylıkla anlaşılan bu tanıma göre, her çağda her yaştan her kültürden her ekonomik seviyeden bireyin hayatında vazgeçilmez olan oyun, eğitimde de kendisini oldukça önemli ve üzerinde ısrarla durulması gereken bir kavram olarak hissettiriyor. Bu önemin de başta öğretmenler olmak üzere eğitim sistemindeki tüm aktörler tarafından iyice anlaşılması gerekmektedir. Oyun ve öğrenmek arasındaki ilişkinin net olarak kavranması için belki de ‘oyun var ise öğrenme gerçekleşir’ önermesine inanmamız gerekir. Çünkü yaygın inanışın aksine oyun çocukların sadece boş zamanlarını doldurmaları için öğretmenleri tarafından oynatılan bir etkinlik değildir. Aksine oyun ile öğrenir çocuklar. Teorik bilgilerin uygulanabilir olmasını sağlayan oyunlar sırasında çocukların öğrenme sürecine katılımları daha güçlü olur. “Acaba becerebilir miyim? Eğer doğru söylemezsem ne olur? Arkadaşlarım bana güler mi?” türü kaygıları olmadan kendilerini oyun içine bırakırlar. Oyunda düşünürler, hissederler, okurlar, yazarlar, konuşurlar ve belki hepsi daha da önemlisi oyunda yaparlar. Nitekim dünya çapında yapılan araştırmaların çoğu da öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal özelliklerine uygun olarak tasarlanmış oyunlarla birlikte öğrencilerin hedeflenen kazanıma daha rahat ulaştığını göstermektedir. Dahası oyunlar öğrencilerin risk almasına yardımcı olabilecek araçlar olarak görülmektedir. İşte bu yüzden oyun gerek velilerin gerekse öğretmenlerin gözünde öğretimi ve öğrenimi destekleyen bir dost olarak kalmayı bugüne kadar başarabilmiştir, öyle görünüyor ki gelecekte de başarmayı sürdürecektir.

Yakından biliyoruz ki oyun mutlu bireylerin yetişmesini sağlar. Dahası oyunlar,  kurallar bütününde oynandığı için bireylerin birbirlerine saygı duymasını da desteklemektedir. Kazanılan oyundan zevk almaları, kaybettikleri zaman rakiplerine saygılı bir biçimde davranmaları, zamanı etkili bir biçimde kullanabilmeleri, hızlı düşünüp çabuk karar almaları, birlikte düşünüp işbirliği içinde hareket edebilmeleri de oyunun en güzel kazanımları arasındadır. Oyunların özellikleriyle ilgili oluşturulan listelerin neredeyse tamamında öğrenme sürecine olumlu katkı sunabileceğine inanılan unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurlar, oyunların kurallarının olduğuna, amaç ve hedefleri bünyesinde barındırdığına, geribildirim döngüsü ve kazanım odaklı olduğuna, içerisinde rekabet bulunduğuna ve bireylerin birbirleriyle bir etkileşim içinde olduğuna işaret etmektedir.

OYUN VE YABANCI DİL EĞİTİMİ

Eğitim konusunda söyleyecek sözü olan ve bu konuya kafa yoran hemen hemen herkesin altını kalın puntolarla çizdiği ‘öğrenci merkezli yaklaşımın’ dayandığı temel ilkelerden biri ‘öğrencilerin öğrenme sürecine dâhil edilmesidir.’ Öğrenciler öğrenim sürecinin çeşitli aşamalarına katılabilirse öğrenmenin bireyselleşmiş olarak bir bütünlük arz edeceği ve bunun sonucunda da öğrencilerin daha güdülenmiş ve istekli bir şekilde süreçte etkin rol alabileceğine işaret edilmektedir. Neredeyse herkesin yakından bildiğine inandığım Çin atasözünde (Bana söyle, unuturum. Bana ne olduğunu göster, belki hatırlarım. Beni sürece dâhil et, anlarım) de belirtildiği üzere öğrencilerin sadece kendilerine bilgi aktarılmasına ve bu bilginin nasıl kullanacağının gösterilmesine değil bizatihi sürece katılarak bu etkinlikleri kendilerinin yapmalarına ihtiyacı vardır. İşte yabancı dil eğitiminde oyunlar tam olarak bunu sağlayan öğrenim araçlarıdır.

Öğrencilerin dil üretimi yapabilmeleri için kendilerini rahat hissetmesi gereken yabancı dil öğrenim sürecinde (diğer alanlar için de bu böyledir elbette) oyun şüphesiz çok önemlidir. Yabancı dil öğrenimini destekleyecek en önemli yöntemlerden biri şüphesiz dil sınıflarında doğru tasarlanmış oyunlar, etkileşimi ve iletişimi destekler nitelikte hazırlanmış eğlenceli hikâye anlatma etkinlikleri, şarkılar ve drama etkinlikleridir. Bunlar dil sınıflarında her zaman var olmalıdır. Dil öğrenmenin doğası bunu zorunlu kılar. Sosyal etkileşim yoluyla öğrencilerin yabancı dile maruz kalma miktarını artırdığı gibi öğrenim sürecini daha eğlenceli ve daha anlaşılır hale getirir. Böylelikle öğrencilerin ezber, tekrar ve belirli kalıplarla dil hakkında öğrenmesindense dili öğrenmesi, dili edineceği ortamların oluşması ve en önemlisi dili kullanması noktasında önemli adımlar atılmış olur.

OYUNLAR YABANCI DİL ÖĞRETİMİNDE NE SAĞLAR?

Yabancı dil sınıflarında oyunu bir öğretim yöntemi olarak ele almanın yararları üzerine çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Bu araştırma bulgularını temel başlıklar altında toplamak gerekirse, oyunların duyuşsal, bilişsel yararları olduğu gibi sınıf dinamikleri açısından da sayısız fırsat sunduğu bilinmektedir. Duyuşsal anlamda, yabancı dil öğreniminde dil endişesi alanında yürütülen tüm çalışmalarda da belirtildiği üzere oyunlar öğrencilerin gerginliğini azaltmaktadır. Oynadıkları oyunlar aracılığıyla öğrencilerin öğrenmeye çalıştığı dille duygusal yakınlık kurduğu ve bu sayede de dile dair olumlu duygu geliştirdiğini biliyoruz. Ayrıca öğrencilerin dili yaratıcı bir şekilde kullanmasına olanak tanıdığı gibi iletişim dil öğretim yaklaşımlarının en önemli hedefi olan iletişimsel dil yetisinin gelişmesine katkıda bulunur.  Bilişsel açıdan değerlendirdiğimizde ise, oyunların yabancı dil sınıflarında öğrenmeyi birçok anlamda desteklediğini araştırma bulgularıyla söylemek mümkündür. Hem öğrenilenleri anlamlı bir bağlam içinde sunması hem de öğrencilerin bu süreçten keyif alması öğrenilmeye çalışılan dilin iletişimsel boyutlarına odaklanılmasını sağlamaktadır. Bunun sonucu olarak da herkesin diline pelesenk olan ‘anlıyorum ama konuşamıyorum’sendromu da zamanla popülerliğini yitirebilir belki. Zira öğrenciler oyun oynarken bir dersten çok daha farklı bir ortamın içinde olduklarını hissettikleri için dil yapılarını ve işlevlerini daha iletişimsel bir çerçevede içselleştirebilirler. Sınıf dinamikleri boyutunda ise öğretmenlerin doğru bir planlamayla bilgiyi aktarımından çok oyunların öğrenci temelli bir yaklaşımla kurgulandığı bir role bürünmesi elzemdir. Sınıf ortamında grup uyumunun oluşmasını mümkün kılan ikili veya grup halinde oynanabilecek oyunlarla da sosyal yapılandırmacı yaklaşımın en önemli ilkelerinden olan ‘işbirliği’ kavramını da desteklemektedir. Yabancı dil derslerinin bilinen rutin ders biçiminden biraz daha farklı olarak düşünülmesi gerekliliğinden hareketle oyunlar öğrencilerinin bu rutinden uzaklaşmalarına olanak tanımaktadır. Gözlem yaptığım çeşitli sınıflarda öğrencilerin hep en çok keyif aldığı ve öğrenimini de olumlu anlamda destekleyen anların başta öğretmen olmak üzere sınıftaki herkesin oyun oynadığı anlar olduğunu gördüm.

SON SÖZ

Yapay zekâ, robotik kodlama vb. kavramların da etkisiyle sayısız eğitim kuramı ve teorisi ileri sürülmektedir. Tüm bunlara rağmen varlığını etkin bir şekilde sürdüren oyun olmuştur. Bu değişim içinde insan doğasına yakından dokunan, insanların kendilerini en savunmasız ve öğrenmeye hazır hissettikleri oyunlar yabancı dil eğitiminde sıklıkla uygulanan yöntemlerdendir. Oyunların öğrenme ortamlarındaki etkilerini uzun soluklu araştırmalarıyla inceleyen ve bu alandaki en önemli isimlerden olan James Paul Gee (2003) oyunlarda örtük olarak da olsa var olan 36 öğrenme ilkesinin üzerinde durmaktadır. Oyunların bu öğrenme ilkelerini geliştirmede ve uyarlanabilir ortamları sağlamada son derece iyi olduğuna inanmaktadır. Elbette bunlar, çoğumuzun sınıfta uygulamak için çaba gösterdiğimiz ilkelerle doğrudan ilişkilidir.

Oyun sadece öğrencilerin boş zamanlarını doldurdukları keyifli bir etkinlik değildir.Yabancı dil öğretmenlerinin oyunu bir öğretim yöntemi olarak değerlendirmesi ve bu minvalde hareket etmesi son derece elzemdir.Bu anlamda öğretmenin neyi, ne kadarını ne sürede kazandıracağını çok iyi belirlemesi gerekir. Bu sayede alınan geri bildirimler öğrencileri başarıya götürür. Oyun her zaman öğrenmeyi desteklemeye ve tıpkı yazımın başında belirttiğim videolarda olduğu gibi bizi güdülemeye yönelik uygun fırsatlar sunmaya devam etmektedir. Çünkü oyun hayatın her aşamasında vardır ve var olacaktır. Birinci videoda ‘survivor’ parkurlarıyla keyifli anlar yaşayan yaşlı çiftimizin içinde bulunduğu motivasyon seviyesiyle  ‘bir eylemi yapabilmek’ anlamına gelen dil işlevini kullanarak  ’Zıplayabiliyorum’ ifadesini İngilizcede‘I can jump’, Almancada  ‘Ich kann springen’ve Fransızcada ‘Je peux sauter’cümlelerini kurmaları pek de zor olmayacaktır. Bir deneyin buna benzer etkinlikler ile birlikte yabancı dil sınıfları öğrenciler için Charlie’nin Çikolata Fabrikasıveya Alice’nin Harikalar Diyarına dönüşecektir.

YABANCI DİL ÖĞRETMENLERİNE ÖNERİLER

  • Oyunlar tüm öğrencilerin katılabilmesi için basit, kolay ve ilginç olmalı.
  • Mümkünse farklı düzey ve yeteneklere göre yeniden düzenlenebilecek oyunlar seçilmeli.
  • Sınıftaki herkesin katılmasına dikkat edilmeli.
  • Öğrencilerin sıkılıp kendi ana dillerini kullanmaya başlamaması için oyunun kuralları net bir şekilde anlatılmalı.
  • Öğretmenin oyunun önemini öğrencilerine hissettirmesi son derece önemlidir.
  • Öğretmen, oyun sürerken öğrencilerini sürekli kontrol etmeli ve bu sürece ilgi göstermeli.
  • Oyunlara dersin ortasında veya sonunda yer verilmeli.
  • Hata yapan zayıf öğrencilerin kendilerini kötü hissetmemesi için öğretmen gerekli önlemleri almalı. 

BİRKAÇ OYUN ÖNERİSİ

1 SOR BAKALIM

Bu oyun, yabancı dil öğrenen öğrencilerin kelime bilgisi, telaffuz ve dilbilgisini geliştirmek için kullanılır. Ünlülerin, hayvanların veya nesnelerin isimlerini kartlara yazdıktan sonra her oyuncunun alnına bu kartlardan bir tanesi yapıştırılır. Alnına kart yapıştırılan kişi, bilgi almak için grubun geri kalanına soru sorar. Öğrenciler bildikleri tüm kelimeleri kullanmaya teşvik edilerek açık uçlu sorulara cevaplar verecekler ve bu sayede de kazandırılması hedeflenen dil unsurunu da kullanacaklardır.

2 DUR

Bu oyun da kelime bilgisi, imla ve telaffuz pratiği yapmak için son derece keyiflidir. Tek yapmanız gereken hedef dilin alfabesini bir kâğıda yazıp parçalara ayırmak. Onları bir torbaya veya kâseye koyun, böylece birini seçebilirsiniz. Ardından her oyuncuya yedi sütuna bölünmesi gereken bir kâğıt veriniz. Her sütunun bir kategorisi olacak. İsim, ülke, hayvan, renk, yiyecek ve nesne gibi. Herkes hazır olduğunda rastgele bir harf seç ve sesli olarak söyle. Bunu yapmak için oyuncuların iki dakikası olacak. İki dakika dolduğunda ise ‘DUR’ demelisiniz. O zaman herkesin seçtiği kelimeleri söylemesi için tüm sütunların üzerinden geçmesi gerekecek. Eğer kelimeler tekrarlanırsa her biri 50 puan kazanacak ve eğer olmazsa diğer oyuncu 100 puan alacak. En yüksek puana sahip oyuncu o turu kazanmış olacak ve oyun sonunda en yüksek puana sahip oyuncu oyunu kazanır.

3 ÖRÜMCEK AĞI

Dilbilgisi, sözlü anlatım, telaffuz pratiği yapmak için harika bir yol sunan bu oyun aynı zamanda kelime hazinesi, dikkati ve hafızayı geliştirmeye yardımcı olur. Öğrencileri bir daireye yerleştirin ve birincisine yün yumağı verin. Oyuncunun bir hikâye anlatmaya başlaması ve daha sonra bir ucunu tutarken yün topunu başka bir oyuncuya atması gerekir. Sıradaki oyuncunu hikâyeye devam etmesi ve hala ipi tutarken tekrar yünü atması gerekir. Böylelikle oyun ilerledikçe bir örümcek ağı oluşur. Bir noktada oyuncuların yünü tutması imkânsız hale gelecek ve düşüreceklerdir. Her kim düşerse, hikâyenin tamamını anlatmak için elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda. Bunun çok uzun süreceğini düşünüyorsanız, bir oyuncu seçip hikâyeyi tamamlayarak hikâyenin nerede biteceğini seçebilirsiniz.

 

Prof. Dr. Cem Balçıkanlı

Gazi Eğitim Fakültesi, İngiliz Dili Eğitimi ABD

Twitter: @cembalcikanli

 

 

KAYNAKLAR

Gee, J. P. (2005). Learning by design: Good video games as learning machines. E-learning and Digital Media, 2(1), 5-16.

Huizinga, J. (2010). Homo Ludens, oyunun toplumsal işlevi üzerine bir deneme (Mehmet Ali Kılıçbay, Çev.) 3. bs.AyrıntıYayınları

Pehlivan, H. (2012). Oyun ve öğrenme. Anı Yayıncılık.