Cem Köymen

Çocuğum Kim?

Kim Oluyor?

Doğdu.

Uyku düzeni, emme düzeni, size verdiği tepki, çevre ile ilişki biçimi yakınızın çocuğuna hiç benzemiyor değil mi. Halbuki ameliyat sonrası bebeklerin alındığı bakım ünitesinde her biri ne kadar da bir diğerine benziyordu. Sanki her biri bir diğerinin aynısı. Cinsiyetlerini bile ayırdetemeyecek kadar benzerler. Santimle fark etse de boyları bile benzer. İlk bebeklik kıyafetlerindeki farklılıklar ve oda kapılarındaki süslemeler olmasa farklılıkları algılayamayacağız.

Büyüyor.

Ay ay değişimler fiziksel olarak belirginleşmeye başladı. Göz rengi, el hareketleri, çevresel faktörlere olan tepkiler, uyku düzeni, emme-beslenme düzenleri bi değişmeye başladı sanki. Rutin aşı günlerinde veya parklarda benzer aylarda doğan bebeklerin anneleriyle yapılan sohbetler arttıkça sizin çocuğunuzun farklı özelliklerini görmeye duymaya başladınız değil mi.

Bizimkisi uyumuyor, yok bizimkisi gece hiç uyanmıyor, ilk günden beri hiç emmedi, bir emiyor ki maşallah.....

Oyuncaklar ve ekranla tanışıyor.

 Yemeği sadece ekran karşısında yiyiyor. Ekranı çok açmayız ama ev işleriyle uğraşırken açıyorum valla televizyonu.

Hiç ekran açmıyoruz. Oyuncaklarıyla oynar hep. Biz de o uyanıkken sadece onunla oyunlar oynuyor, çocuk oluyoruz. Evet yorucu ama bi daha da bu günleri yakalayamayacağız. Yemek konusunda da çocuğu ve kendimizi yıpratmadan bir süreç yönetmeye çalışıyoruz. Eminiz ki sonra bir düzen oluşacaktır.

Her şeyi ağlayarak istiyor. Dediği olmasın ortalığı ayağa kaldırır valla. Çok inat. Dediği olmadı mı fena.

Biz çocuğumuzu özgür bırakıyoruz. Kendine zarar vermediği müddetçe ne yaparsa yapsın ki deneyerek öğrenmiş oluyor böylece. Canı bazen yanıyor ne yapalım öğrenecek. Sobaya değecek ki eli yansın ve bir daha değmesin.

Bizim çocuğumuz çok sakin, çok mülayim, ne dersek yapar, hiç diretmez. O kadar uslu ki maşallah, gıkı çıkmaz. Bazı çocukların oyuncağını al ortalığı yıkar ağlamaktan, bizimkisi gıkını çıkarmaz.

Okul dönemi/sosyalleşme/yaşam deneyimleri başlıyor.

Daha ilk gün itibariyle öyle kolay alıştı ki. İlk başta biraz ayrılmak istemedi ama, biz okuldan ayrıldıktan sonra hemen sınıf arkadaşlarıyla oynamaya başlamış. Öğretmeni hiç ağlamadı dedi.

Ortalığı ayağa kaldırdı. Çok ağladı ilk gün. Dayanamadık, eve götürdük.

Okula gitmek istemedi. Benimle evde kalmak istedi. Sen kardeşimle oyun oynayacaksın tabi, ben de sizinle kalmak istiyorum dedi. Anlattık neden okula gitmesi gerektiğini ama ne mümkün. 1 hafta süründürdü bizi. Öğretmeni baya yordu ama üstesinden geldik sonunda.

Kendi başına kalkar, gece saatini kurar, kıyafetlerini kendi hazırlar.

Sabah zor kalkıyor. Tabi geç yatarsaa.

Arkadaşıyla aynı sınıfta olmazsa okula gitmeyecekmiş. Biz de okulu aradık sınıfını değiştirdik. Ama sonra o arkadaşıyla küstü bu seferde sınıf değiştirmek istedi, yine okulu aradık yine değiştirdik...

Bizim çocuğumuz bize hiç bir şey söylemez. Biz sormasak okulda ne oluyor ne bitiyor haberimiz olmayacak. Kendi kendine bir şeyler yapıyor ama. Ağlasa bile bize bir şey söylemez, kendi kendine çözmeye çalışır.

Herkes artık kanaat getiriyor ki her çocuk bir diğerinden farklı dimi. Okul dönemi itibariyle bu daha da gün yüzüne çıktı. Örtecek bir şey kalmadı. Çocuğunuz biricik-tek. Ve neden çocuğunuz bir diğeri gibi değil?

Peki merak ediyor musunuz?

Sabah günaydın diyen güvenlik görevlisine günaydın diye karşılık veriyor mu?

Yemekhane sırasına giriyor mu yoksa kaynak mı yapıyor.

Kolu alçılı arkadaşının yemek almasına ya da çantasını taşımasına yardım ediyor mu yoksa görmezden mi geliyor?

Ödevini unuttuğunda dürüst davranıp unuttuğunumu söylüyor, yoksa bir bahane ile yalancılık yolculuğuna bavul mu hazırlıyor?

Arkadaşları ile sorun yaşadığında, öfkelendiğinde ortama bir küfür mü yolluyor, gözü kararıp önüne gelene mi vuruyor yoksa hakkını konuşarak mı arıyor?

Yoksa anneme babama söylerim onlar halleder mi diyor?

Öğretmeninin rahatsızlığını öğrendiğinde geçmiş olsun öğretmenim diyor mu mesela?

Kitabı ödev olduğu için mi okur sevdiği için mi?

Arkadaşları ile özel de ne paylaşıyor acaba? Ya da arkadaşları tiyatro hakkında konuştuğunda fikri var mıdır, yoksa ortamımı terk eder?

Serviste emniyet kemerini takması için hostes mi uyarır kendi kendine mi takar?

Tuvaletini yaptıktan sonra ortamı temiz bırakır mı? Rulo peçeteleri ıslatıp tavanlara yapıştıran veya çöp tenekesine işeyen benim çocuğum olabilir mi?

Okulda öğretmeni bir konuda uyardığında hemen ağlar mı? Yoksa eksiğini öğrenince telafi yolunu mu seçer.

Arkadaşı ona kötü söz söylemiş bir de iteklemiş çok ağlamış ve okula gitmek istemiyor mu? Yoksa arkadaşına rahatsız olduğu konuyu söyleyip devam ederse öğretmeni ile paylaşacağını mı söyler?

Sınıfta ön sıraya geçme sorununu sizin çözmenizi mi ister kendisi çözebilir mi?

Arkadaşları çocuğunuzu seviyor mu? Hangi özelliklerini beğeniyorlar. Hangi özellikleri arkadaşlarına iyi gelmiyor?

Oyun oynarken oyun kurallarına uygun mu hareket eder, yoksa ebelendiğinde ağlayıp ebelenmekten kaçma yolunu mu tercih eder?

Aaaa ama evde hiç böyle değil mi?

Peki okulda böyle olabilir mi? Sizin yanınızda farklı, okul/sosyal yaşamında farklı olması mümkün mü?

Hem de çok mümkün.

Anasınıflarından lise kademesine kadar tüm çocuklarda bu farklılıklar kendini ev ortamındansa daha çok okul ortamında gösteriyor. Çocukların sadece akademik yönlerine dair özelliklerine odaklandığımız içindir ki, çocuklarımızın insani ve yaşama dair özelliklerini es geçiyor, duyduğumuzda ise inanamıyoruz. Ama özellikle öğretmenlerinizden duyduklarınız, ki onlar çocuklarınızın sizin olmadığınız ortamlardaki doğal gözlemcileri, size çocuğunuzun kim olduğuna ve olabileceğine dair çok önemli veriler sunuyorlar.

 Çocuğunuzla tanışmak ve kimliği noktasındaki yolculuğuna eşlik etmek istiyorsanız bu verilere yargılamadan, ama’ların arkasına sığınmadan kulak vermeniz çocuğunuzun karakter ve psiko-sosyal gelişim biçimine katkı sağlayacaktır.

Aksi taktirde okulda/sosyal yaşamda gördüğünüz çocuk ile yanınızdaki çocuk arasına farkedilir bir filtre girmiş olacak, benim çocuğum asla yapmaz tarzındaki düşüncelerinizle gün geçtikçe farklı olay ve durumlar karşısında baş başa kalıyor olacaksınız.

Çocuk büyütmek ile yetiştirmek arasındaki seçim aslında bu. Büyütmeyi mi tercih ediyorsunuz yetiştirmeyi mi? Özelliklerini bilmediğiniz bir çiçeği sadece su ve güneş ile belli noktaya kadar büyütürsünüz. Miktarı ayarlanmamış suyun çiçeği kurutabileceğini biliyorsunuz. Ama çiçekle bir yaşam kurgulamak, evinizin yaşayan bir nüvesi olarak görüyorsanız, hangi miktarda su ister, güneşi sever mi sevmez mi, ne zaman yaprak döker, neden döker bilmeniz gerekir. Hatta bilirsiniz ki çiçek bile evde yer seçer. Yerini sevdi ya da sevmedi deriz.

Biz de çocuklarımızın yerini, ailesini-okulunu sevmesi için özelliklerini tanımaya, gelişimsel özelliklerini bilmeye gayret edeceğiz. Bu yolculuk 1 gün 1ay 1yıl değil; uzun sürecek. Ve işin zor tarafı yarına bu özellikler değişebilecek. Bu değişimin farkındalığı içerisinde süreci yönetebilmek ne sadece ailenin yapabileceği ne de okulun altından kalkabileceği bir durum.

Çözüm; veriye dayalı iş birliği. Yani çocuğumuzun doğruları kadar, yapabileceği/yaptığı yanlışlarını, davranışsal zorlanmalarının üzerini kapamadan okulun aileyle, ailenin de okuluyla paylaşması. Bu paylaşım neticesinde de çocuğun yüksek faydası gözetilerek en doğru kararı subjektivitenin girdabına kapılmadan alıp bir an önce uygulamak.

Ama’ların arkasına gizlenmeden, kıyaslamalardan bağımsız, suçlamalardan ve etiketlemelerden uzak bir şekilde.