Dr. Olcay Yavuz

Çin ve Hindistan’ın toplam nüfusu 2.7 milyar civarı. Amerika Birleşik Devletleri`nde yaşayanların sayısı da yaklaşık 300 milyon. Yani Çin ve Hindistan, insan sayısı ve iş gücü bakımından Amerika`dan neredeyse 10 kat daha büyük. Peki nasıl oluyor da Amerika, Çin ve Hindistan gibi ülkeleri geride bırakıp, birçok alanda dünya lideri olmayı başarabiliyor?

Cevabı Basit: Beyin Göçü

15 yıldır ABD’de yaşayan biri olarak biliyorum ki gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki birçok bilim insanının en büyük hayali ABD’deki bir üniversitede araştırmalarını sürdürebilmek.

Peki hiç düşündünüz mü nedenlerini?

Türkiye sevdalısı Prof. Dr. Aziz Sancar Nobel ödülünü neden Türkiye’deki bir üniversiteden değil de ABD’deki bir üniversiteden aldı? Neden Türkiye’de değil de ABD`deki North Carolina Üniversitesinde biyokimya ve biyofizik profesörü olarak halen görev yapıyor?

Aynı şekilde alanında dünyaca ünlü ve geleceğin Oscar adayı olarak gösterilen beyin cerrahi uzmanı, genetik ve nörobilim Profesörü Murat Günel, neden Türkiye’de değil de ABD`deki Yale Üniversitesinde akademisyen olarak çalışıyor? Prof. Dr. Murat Günel İstanbul Üniversitesinden mezun olduktan sonra, sizce neden ABD’ye gitti ve bir daha Türkiye’ye dönmedi?

Daha bitmedi...

Uygulamalı Psikoloji Profesörü, Prof. Dr. Selçuk Şirin ODTÜ’den mezun olduktan sonra Türkiye’de araştırma görevlisi olabilmek için kapı kapı üniversiteleri dolaştı. Peki niçin Türkiye’de tek bir üniversite bile Profesör Selçuk Şirin’e kapılarını açmadı o zamanlarda? Profesör Şirin neden ABD’ye yüksek lisans eğitimi için gitmek zorunda kaldı ve neden eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye geri dönmedi de Amerika’da New York Üniversitesinde akademisyen olarak devam etti hayatına? Hatta alanında dünyanın en prestijli proje ödülünü neden Türkiye’den bir üniversitede değil de ABD’den aldı?

Hepimiz tanırız; Konya kökenli bir ailenin oğlu olan Prof. Dr. Mehmet Öz, neden Türkiye’ye dönmedi de Columbia Üniversitesinde Kalp Cerrahisi Profesörü olarak çalıştı? Dr. Öz ABD`nin devlet televizyon kanallarında neredeyse her gün milyonlarca Amerikalıyı sağlık programlarıyla eğitirken, neden TRT’de halkımızı ve çocuklarımızı bilgilendirip eğitmiyor ki?

Memleketimizin beyin göçleri bu kadar mı? Elbette hayır!

Sadece bilim adamları değil, Türkiye’nin bilim kadınları da malesef ülkesini terk ediyor veya etmek zorunda kalıyor.

Mesela Profesör Asu Özdağlar, Canan Dağdeviren, Beste Mutlu gibi Türk bilim kadınları neden Türkiye’de değil de dünyanın en iyi üniversitelerinden Harvard ve Massachusetts Institute of Technology (MIT) laboratuvarlarında çalışıyorlar? Türk Profesör Asu Özdağlar neden Türkiye’deki bir üniversitede değil de MIT’de Bölüm Başkanı olarak görev yapıyor?

Şimdi haklı olarak şöyle de diyebilirsiniz; Dr. Yavuz herkesi bırak, sen kendine bak. Sen neden 15 yıl önce Boğaziçi Üniversitesini bitirdikten sonra ülkende durmadın da ABD’ye gittin?

Hayatımın dönüm noktasını sizlerle kısaca paylaşayım.

Babam ilkokuldan terk. Yani ilkokulu bitiremeden dedem onu çalışması için işe başlatmış. Annem de ilkokuldan terk. O zamanki şartlardan dolayı okula devam edememiş. Babamlar 7 erkek kardeş. Hiçbir amcam üniversiteye gidememiş. Annemler 5 kardeş. Hiçbir dayım veya teyzem de yine aynı nedenlerle üniversite eğitimi alamamışlar.

Ben Boğaziçi Üniversitesinde bölümümü birincilikle bitirdikten hemen sonra Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladım. Ancak o dönemde her zaman verilen ve açılması gereken kadro açılamadığı için devletim bana tek bir kuruş bile maaş veremedi. Aslında inanın ki çok şey değildi istediğim. O zamanlar araştırma görevlilerinin maaşı yaklaşık 800 liraydı. Yani bugünün döviz kuruyla aylık, yaklaşık 140 dolar civarı eder. Başka bir deyişle Boğaziçi Üniversitesinde bir bölüm birincisi olarak günlüğü 5-10 dolara çalışmaya, vatanıma ve milletime hizmet etmeye hazırdım ama kendi ülkemde, devletim bana günlük 5-10 doları bile ayıramıyordu. Ben yine de her zaman hayallerimin peşinden koştum. Hiçbir ücret almadan Boğaziçi Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak bıkmadan, usanmadan çalışmaya devam ettim. Bu süreçte hocalarımın yardımlarıyla ve bulduğum özel derslerle geçimimi sağlamaya çalıştım. Fakat buna sadece bir yıl dayanabildim ve yüksek lisansımı ABD’de tamamlamak üzere ülkemden ayrıldım. Sonra da ABD’de bir devlet üniversitesinde akademisyen olarak kaldım.

Şimdi yaklaşık yarım milyon dolarlık evde oturuyorum ve 100.000 dolar yıllık gelirim var. Ancak bunun bir anlamı yok... Çünkü benim hayalim bu değildi. Böyle olmasını ne ben, ne eşim, ne çocuklarım ne de ailem istedi... Ben ABD’ye geldikten sonra mastır ve doktora eğitimini tamamlar tamamlamaz, birçok akademisyen gibi ülkeme dönme sevdası ve hayali içindeydim... Şu an Connecticut Devlet Üniversitesi’nde Eğitim Liderliği ve Politika Geliştirme Bölümünde akademisyen olarak görev yapıyorum. 15 yıldır ABD’de yaşyorum. 3 tane küçücük çocuğumuz var.

Türkiye’ye gelmeden önce bir araştırma yapayım dedim kendi çapımda. Türkiye’de tanıdığım ve bildigim dekanlar ve akademisyenlerle irtibata geçtim. Öğrendim ki bir grup akademisyen halinden çok memnun "Hocam herşey harika, düşünmeden geliniz." diyor. Başka bir grupsa "Türkiye’de akademisyenlik ve üniversite ortamı toz duman, kuyuları kazan kazana..." diyerek görüş bildiriyor. Bir grup "Üniversitelerde akademik çalışmalar çok hızlı, etkili ve iyi ilerliyor." derken başka bir grup "Akademik dünyada bilimsel araştırmalardan daha çok iftiralar, kumpaslar, yalanlar, tuzak kurmalar ve yasaklar konuşuluyor." diye yorum yapıyor. Bazıları "Üniversitelerde akademisyenler özgürce bilimsel çalışmalarını sürdürebiliyor." diyor, bazılarıysa "Malesef bir korku ve tehdit havası hakim bazı kampüslerde." demeyi tercih ediyor. Akademik özgürlüğü, bilimsel araştırmaları ve toplumun yararına olacak doğruları ve gerçekleri söylemek ve iddia etmekten korktuklarını ifade eden akademisyenler de var. Kimileri "Üniversitelerde herşey yerine oturmuş, adil ve düzenli sekilde işler yürüyor." derken kimileri de "Memleketimizde akademisyenlik ve üniversite ortamı cadı kazanı gibi ve bölük pörçük olmuş bir vaziyette." diyerek görüş bildiriyor. Bir grup akademisyen "Atamalarda tamamen liyakata bakılıyor." diyor. Başka bir grupsa "Malesef bazı akademisyen ve bilim insanlarımız ilim üretmek yerine, birilerine yaranmakta, yandaşçılıkta veya başkalarını karalamada yarışıyor gibiler." diye yorumlar yapıyor.

Yakın zamanda ABD’de akademisyen bir arkadaşım Türkiye’ye dönünce "Burada şartlar çok zor. Sorunları ve problemleri konuşup tartışamıyorsun." dediğinde şakayla karışık "Sen de biraz az konuş o zaman" dedim... "Yok arkadaş, azı mazı yok. Öyle bir sistem var ki hiç konuşamıyorsun. Konuşursan da mobbing hemen başlıyor." diyerek itiraz etti arkadaşım...

Er veya geç mutlaka ülkemizin çocukları ve gençlerimiz dünya standartlarında eğitim ve yaşam kalitesi elde edecekler. Buna inancım sonsuz. Mutlu ve güçlü Türkiye hayellerimizin gerçekleşmesi ve beyin göçünün sona ermesi için hükümetimizin, yurtdışından Türkiye’ye geri dönecek bilim adamlarına aylık 20-24 bin lira maaş vermesi maalesef beyin göçünü engelleyemez. Peki neden engelleyemez? Sorunun cevabı kendisinde gizli; çünkü herşey para değil.

Şunun çok iyi anlaşılması lazım; akademisyenlerin çoğu Türkiye’yi para için terk etmiyor. Yurtdışındaki bilim adamlarını Türkiye’ye geri döndürmek ve beyin göçünün önüne geçmek için bizim en çok ihtiyacımız olan 4 şey şu bence: 

  • Veriye, bilgiye ve üretime dayalı üniversite ve çalışma ortamı,
  • Akademide alın teri, emek ve liyakata bağlı atama ve yükselme,
  • Adil, özgür, birbirine saygı duyan ve güvenen akademisyenlerin ve idarecilerin oldugu demokratik bir üniversite ortamı,
  • Bir siyasi parti, cemaat veya özel bir grup etkisi altında kalmadan, fikri hür ve vicdanı hür olarak hareket eden bilim insanları, eğitimciler ve bir halk.

 

Dr. Olcay Yavuz

Öğretim Üyesi / Eğitim Liderliği ve Politika Çalışmaları Bölümü

Southern Connecticut Devlet Üniversitesi, Amerika Birleşik Devletleri

Twitter: @DrOlcayYavuz