Duygunur Şahin Arslan

“NEDEN ÖĞRETMEN OLDUNUZ? NİÇİN ÖĞRETMEN OLDUNUZ?"

M.Mıchalko; yaratıcı düşüncelerin, gerçek ya da kurgusal yaşantılardan deneyimle yaratıcı enerjisinin büyüyerek çoğaldığını söyler. 2 Nisan Salı akşamı, bizde hayallerden meraka, meraktan yaratıcılığa, yaratıcılıktan nedenlere/niçinlere bir yolculuğa çıktık.

 “Nasıl yaratıcılık dersi öğretmeni oldunuz? Ben nasıl olabilirim?, Hangi bölümü bitirmek gerekir?, Sınıflarıma yaratıcı düşünmeyi nasıl getirebilirim?, Sınıfımda yaratıcı düşünmeyi entegre etmek istiyorum. Nasıl yapabilirim?” hem yayın sırasında hem de sonrasında gelen sorulardan bazıları.

Sir Ken Robinson der ki; yaratıcı bir öğretmenin rolü, tüm fikirlere sahip olmak değil herkesin fikrinin olduğu ve kendini değerli hissettiği bir kültür yaratmaktır.

Aslında yukarıdaki sorulara verdiğim ilk cevap ve yaptığım şey tam da bu. Gerek yetişkin atölye ve çalışmalarımda gerekse kendi sahnem dediğim sınıfımda herkesin fikrinin değerli olduğu ve kendini değerli hissettiği bir ortam yaratıyor, bunun sürdürülebilirliği için çalışıyorum.

Gelelim yaratıcılığa, “yaratıcılık” geçmişten günümüze çok sorgulanmıştır ve sorgulanmaya da devam etmektedir. İnsanoğlunun, besin ve enerji kaynaklarının zamanla yok olması, çevre kirliliği ve çevresel faktörler, küresel sorunlar, teknolojide baş döndüren hızda gelişmeler vb. günümüz dünyasının problemlerini doğurmuştur. Ortada  “beni görün ve çözüm üretin” diye aşikâr duran bu problemlere çözümler üretmek için farklı bir bakış acısına; farklı bakış açısını yakalamak içinse yaratıcı düşünen bireylere ihtiyacımız var.  Bunun için öncelikli yapılması gereken, çocukların doğasında var olan yaratıcılığı görüp, korumak olmalıdır. Yaratıcılığı korumak önemlidir, hem de çok önemlidir. Korumayı sağlamadan, geliştirmeye çalışmanın havanda su dövmekten öteye geçmeyeceği düşüncesindeyim. İşte bu sebeple ben; “yaratıcılığı geliştirme çalışması yapıyorum demekten daha çok, yaratıcılığı koruma çalışması yapıyorum. “ derim. Bir nevi “yaratıcılık koruyucuyum.”

Tam da bu noktada yaratıcılık kavramına girmek istiyorum.  Yaratıcılık üzerine çok sayıda tanım,  çok sayıda görüş var. Tanıma boğarak bu yazıyı geçiştirme niyetinde değilim.  Lakin benim de üzerine çalıştığım, kafa yorduğum Torrance’ dan bahsetmek isterim sizlere. Paul Torrance yaratıcı düşünmeyi çok boyutlu ele alan bir bilim insanı. Torrance Yaratıcı Düşünme Testi (Torrance Tests of Creative Thinking) ni oluştururken kullandığı temel yaratıcılık tanımı ise şöyle:

“Sorunlara, yetersizliklere, bilgideki boşluklara, eksik elemanlara, uyumsuzluklara, düzensizliklere vb duyarlı olma; güçlükleri belirleme, çözümler arama, yetersizliklere ilişkin tahminlerde bulunma veya hipotezler oluşturma; bu hipotezleri sınma ve en sonunda sonuçları iletme sürecidir.” Torrance’a  göre aslında yaratıcılık problemlere duyarlı olma ile başlıyor. Ne kadar güzel söylemiş, “duyarlı olma durumu”.

Yaratıcılık Dersi öğretmenliğime dönersek; öğrenciler ile derinlemesine sorgulama yaptığımız bana göre düşünme, öğrencilerime göre merak-oyun-eğlenme- olarak adlandırdığı üçleme dersin ana içeriğini oluşturuyor.  8 yıl kadar önce birinci sınıflar katında, koridorun başında bekliyorken, koridorun sonundan öğrencimin üzerime doğru hızla koşarak geldiğini fark ettim. Koştu, koştu ve sıkıca sarıldı. Koşarken YIR-TI-CI-LIKKKK DER-Sİ ÖĞ-RET-ME-NİMM diye bağırıyordu. Düşündürten, acaba dedirten, sarılmadan hemen önce söylediği söz hala kulağımda. İşte o kelime “Yırtıcılık”. O anı unutmam mümkün değil. Çünkü o an Isaac Newton’un kafasına düşen elmadan yer çekimine ulaşması gibi, bende ki aydınlanma zamanı başlamıştı.  Aslında durum, sadece telaffuzu zor olması sebebi ile “yaratıcılık” diyemeyen öğrencimin “yırtıcılık” kelimesini seçmesiydi belki de. Lakin benim için o kelime çok değerliydi.  Yaratıcılık neydi?  Var olan her şeye bilinen anlamı dışında anlam yükleyebilme, çerçevelerin dışına taşabilme, özgün olabilme yani çocuk kalabilmek değil miydi? Başka bir ifade ile çerçevelerin-sınırlarındışına çıkmakkalıpları aslında bir nevi yırtmak değil miydi? Çocuklar ve çocuk kalabilenler bunu yapmıyor mu? O andan itibaren program üzerinde olmasa da, zihnimde dersimin adı oldu “Yırtıcılık Dersi”, ben de oluverdim “Yırtıcılık Dersi Öğretmeni”.  Sözlerime söz eklemeye başlarken yazımın başında, Yaratıcılık dersi öğretmeniyim ben dedim ya, kendimi düzeltiyor ve yüksek sesle söylüyorum. YIRTICILIK DERSİ öğretmeniyim ben.

Yayının sonuna doğru “Neden bu yayını izliyorsunuz ve niçin bu yayını izliyorsunuz?” sorularını yöneltmiştim ve sadece düşünmeye bırakmıştım sizleri. Bu kısım ise artık zengin bir açıklamayı kesinlikle hak ediyor.

Bir hatırlayalım ve “Neden/niçin?” sorularını çoğaltalım birlikte. Şu an kendinize “neden?” ve “niçin?” ile başlayan bir soru sorun ve yine kendinize cevap verin. Evet şimdi! Mesela ben kendime bir tane soruyorum. “Neden öğretmenim?”, “Niçin öğretmenim?” Hadi şimdi sıra sizde! Sorularınız ve sorulara verdiğiniz cevaplarınız tamam ise, şimdi benim size bir sorum var. Az önce “neden?” ve “niçin?” ile sorduğunuz sorularınıza aynı cevapları mı verdiniz? Her iki sorunun cevabı da sizce aynı mı?

İşte tam da bu noktada demeliyim ki, bu iki sorunun cevabı aynı olmamalı.  “Neden” sorusu bir şeyin öncesine, sebepleri anlamaya yönelikken, “niçin” sorusu ise amaca ve niyete yöneliktir. Yani “Ne var bunda, bu kadar basit bir fark için yorma hocam bizi.” diyebilirsiniz ama siz yinede demeyin. Çünkü bu fark sanıldığı kadar küçük ve basit değil.

O zaman konuyu daha anlaşılır kılmak adına detaya girme vaktidir. Görüyorum ki konuşma diline daha yatkın olduğu için “neden?” sözcüğünü kullanıyoruz. Hatta “niçin?” sorusu yerine de “nedenli?” sorular soruyoruz?  “Niçin?” sorusunu sorduğumuzda da, “neden?” sorusunun cevaplarını kabul ediyoruz. Ve gördüm ki çocukken daha çok niçinlerimiz ve o niçinlere verdiğimiz cevaplarımız var bizim.

Dil bilimci değilim. Kelimelerin anlamlarını, kökenlerini araştırıp, anlamı yücelten; sözcüğe şekilsel değer veren değil uygulamaya dönük olmasına/özüne değer veren, sorgulayan bir öğretmenim sadece. Ve uzun süredir yaratıcı düşünme çalışan bir öğretmen olarak niçinlerimizin yaratıcılıkla ilgisi olduğunu düşünüyorum.

Şimdi örnekleme zamanı;

“Duygunur okula neden gider? sorusuna verilen cevap: Çünkü öğretmendir.” olsun.

 Cevap net ve sadece nedene yöneliktir. Duygunur’un okula gitme nedeni öğretmen olmasıdır. Duygunur’a  “A” diyelim. Sebebine, öğretmen olmasına da “B”.

“A” ve “B” ilişkisinde bir tercih söz konusu değildir. “B” bu durumda kaçınılmaz “A” dan doğar. Şimdi aynı soruyu “niçin?” ile soralım.

“Duygunur, niçin okula gider?”

Hadi okumaya devam etmeden önce biraz daha düşünmeye/cevaplar aramaya devam edelim.

“Niçin?” sorusu amaçları anlamaya dönük, eylemin/konunun önce gelen, ardından gelen sebeplerini tespit etmeyi işaret eder. Yani burada sebep sonuç ilişkisi kaçınılmaz olarak kurulmamıştır. Niçin sonra gelir, konu ise onun nedeni olmak amacı ile önceden gelir. Bu noktada üçlü bir sebep-sonuç ilişkisi ortaya çıkar. Yani artık “A” ve “B” değil, bir de “C” vardır. Mesela;“Duygunur, çocukları çok sevmektedir” bir “niçin?” sorusu ifadesi olabilir. Bu yeni ifade aslında bir niyet belirtmektedir, temennidir.

Neden sorusunda kaçınılmaz bir sebep sonuç ilişkisi varken; niçin sorusunda niyetler, temenniler vardır. Başka bir ifade ile “neden?” ve “niçin?” arasındaki fark zorunluluk ve özgürlük arasındaki fark kadar derindir.

 Eğitim Fakültesi mezunu olduğunu bildiğimiz bir öğretmene;                                       

“Neden/niçin öğretmen oldunuz?” sorularını yönelttiğimizde verdiği cevaplar aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım.

1- Çünkü bu alanda eğitim aldım. Eğitim Fakültesi mezunuyum.

2- Çocukları çok seviyorum, bir çocuğun hayatında fark yaratmak istiyorum.

3- Öğrenmeyi seviyorum, öğrenmek benim en büyük tutkum.

Birincisi yani bu alanda eğitim aldım tam anlamıyla “neden?” sorusunun cevabıdır.  Sebep-sonuç ilişkisi vardır. Bir başka ifade ile zorunlu olma durumu. Diğer iki cevap ise “niçin?” sorusunun cevabı olabilir. Bir zorunluluk yok ve özgürlük var. Cevapların sayısı artırılabilir.

 Bu yazıda “Neden?” sorusu kötüdür, sakın sormayın.” demek değildir niyetim. Sadece bir “acaba?” oluşturmaktır hedefim. Sınırlar hep var, hep de var olacak. Var olan sınırlar içindeki sınırsızlığı yakalamak, yaratıcılığı özgür bırakmak ise elimizde.

Peki ya bizler, sadece bu alanda eğitim aldığımız için mi öğretmeniz yoksa öğretmenliğimize dair niçinlerimiz ve niçinlere vereceğimiz özgür cevaplarımız var mı?

Şu ana kadar hep sizlere soru sordum, cevap bekledim. O zaman son soruyu da kendime sorma ve yazımı bitirme zamanıdır. Evet, sorum kendime.

“NİÇİN bu yazıyı yazdım?”

Herkesin fikrinin değerli olduğu, kendini değerli hissettiği bir kültür yaratırken önce zihinde özgür olan; tüm fikirlere sahip olmayı değil de düşünmeyi, üretmeyi, sorgulamayı seçerek, inisiyatif alan çocuklar yetiştiren öğretmenlere, bir “merhaba öğretmenim, yalnız değilsin!” demek için.

Merhaba öğretmenim, yalnız değilsin!

 

Duygunur ŞAHİN ARSLAN

YIRTICILIK DERSİ ÖĞRETMENİ/YARATICILIK KORUYUCUSU

PROFESYONEL HAYAL KURUCU

@duygunursahin

 

KAYNAK:

https://coe.uga.edu/directory/units/torrance-center

Torrance, E. Paul (1973) "Torrance Tests of Creative Thinking : Norms

Yaratıcı Dehanın Sırları/Mıchael Mıchalko

Creative Schools/ Ken Robinson&Lou Aronica

https://coe.uga.edu/directory/torrance-center

http://se-guner.blogspot.com/2008/09/neden-ve-niin.html?m=1