Prof. Dr. Cem Balçıkanlı

Hayattan aldığım en önemli ders, hiçbir şey için, hiçbir zaman geç kalınmadığını öğrenmektir. Yabancı dili 30 yaşından sonra öğrendim. Mimar olarak önemli yapıtlarımı, ki bitiştirerek iki yüz futbol sahası doldurur, 50 yaşımdan sonra gerçekleştirdim. Gazete yazıları yazmaya 61 yaşımda başladım ve 13 yıl sürdü. İlk kitabım (şimdi 32 oldu) 63 yaşımda yayımlandı. Artık geç olduğu tembelliğine düşseydim, şimdi hiçbiri yoktu. Ancak bazen de çabuk ölünür, benim gibi bunca yıl yaşanmaz. İnsan olarak en onurlu görevimizin öleceğimize göre değil, hiç ama hiç ölmeyeceğimize göre yaşamak ve çalışmak olduğunu öğrendim.

Aydın Boysan

Bu yazıyı okumaya başlamadan önce sizden küçük bir ricam var. Lütfen aşağıdaki linki tıklayarak videoyu izler misiniz?

https://www.instagram.com/tv/CAdzLSjjn3V/

İzlediniz mi? 63 yaşındaki sevgili teyzemiz benim de bir süredir üzerinde düşündüğüm ve araştırma yürüttüğüm bir konuyla ilgili çarpıcı bir örnek. Belki konuşmaya çalıştığı her dilde yetkin bir seviyeye sahip değil ama yine de yabancı dil öğrenmeye karşı sahip olduğu ilgiyle bize çok önemli bir şey anlatıyor. İleri yaştaki bireyler de yabancı dil öğrenebilir. Peki bu nasıl gerçekleşir? Beyin işlevlerinin yavaşlaması her öğrenme gibi yabancı dil öğrenme önünde de bir engel teşkil eder mi? Yabancı dil öğrenme sürecinde ileri yaştaki bireylerin başarıya ulaşmaları mümkün mü? Bu kısa yazıda bu sorulara cevap arayacağım.

Geragoji nedir?

Pek çoğunuzun tahmin ettiği gibi geragoji; tıp dünyasında yaşlanma sorunları ve yaşlılık hastalıklarının tıbbi bakım ve tedavisini içeren “geriatri” yan dalından esinlenerek oluşturulmuş bir kavramdır. Pedagoji ve andragojiden farklı olarak ileri yaştaki bireylerin öğrenme süreçlerine odaklanıyor. Yetişkin eğitimiyle ilgili çalışmalarıyla bilinen Alan B. Knox, pedagoji ve andragoji kavramlarının ileri yaştaki bireylerin öğrenme süreçlerini açıklamada yetersiz kaldığına inanıyor. Yaptığı araştırmalarla bu konunun üzerinde duran Knox, 1977 yılında “geragoji” kavramını bireylerin geçirdiği dönemsel değişikliklerin önemine odaklanarak ortaya atıyor.

Dünya yaşlanıyor mu?

Son yıllarda ortaya konan istatistiklerin tümü, dünyanın gittikçe yaşlandığını gösteriyor. 1950 ile 2000 yılı arasında dünya nüfusunun 60+ yaş düzeyindeki kısmı %8’den ancak %10’a çıkarken, bu oran şimdilerde daha yüksek bir noktaya ulaşıyor. Küresel anlamda doğum oranının düşmesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak da insanlığın geleceğini etkileyen durumlar karşımıza çıkıyor.  Bu konudaki araştırmalarıyla bilinen Prof. Dr. Christopher Murray’ın da katkıda bulunduğu bir araştırmaya göre, 80 yaşın üzerindeki dünya nüfusu 2017 yılında 141 milyon iken 2100 yılına doğru bu rakam 866 milyona çıkacak. Bu durumun son derece büyük bir sosyal değişimi tetikleyeceğine değinen Murray, dünyanın nasıl bir hale geleceği konusunda kaygı duyduğunu ekliyor. Bu durum beraberinde sağlık başta olmak üzere pek çok alanda değişikliklerin yaşanacağını gözler önüne seriyor. Bunların en önemlilerinden biri de elbette öğrenme alışkanlıkları oluyor.

Yaş ilerleyince öğrenme olmaz mı?

Beyin üzerine yapılan araştırmalardan bildiğimiz üzere yaş almak ile beyin işlevlerinin azalması arasında bir ilişki söz konusudur. Diğer bir deyişle, insanların yaşı ilerledikçe, ezberleme, muhakeme, detaylandırma gibi çeşitli becerilerinin zayıfladığı bilinmektedir. Özellikle bilişsel görevleri yerine getirme noktasında genç bireylerden daha düşük bir performans sergileyen ileri yaşlı bireylerin sanıldığı gibi öğrenme süreçleri tam anlamıyla durmaz. Türkiye’de gelişim psikolojisi alanındaki çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Haluk Yavuzer tarafından kaleme alınan “Mutlu Yaşlanmak” isimli kitap bu konuda pek çok araştırmayı içeriyor. Genç yetişkinlikten ileri yaşlılığa doğru süren yolculuğu anlatan bu kitapta, ileri yaşlı olmanın da herkesin doğal bir şekilde geçirmesi geren bir dönem olduğuna işaret ediliyor. Bu doğal süreçteki öğrenme hedefleri de yeniden gözden geçirilerek uygun bir şekilde sürdürülüyor. Bu dönemdeki en önemli endişelerden biri de hafızanın etkin bir şekilde kullanılmaması oluyor. Ancak özellikle birkaç boyut açısından da bu endişeleri yersiz bırakacak noktalar da yok değil. Örneğin; ileri yaşlı bireyler, yaşları ve deneyimleri gereği çok daha rahat iletişim kurma eğiliminde oluyorlar. Yaşamış oldukları deneyimlerinden dolayı onlarla dil sınıflarında etkileşimi ve iletişimi destekleyecek etkinlikler yapmak daha uygun oluyor. Bir diğer nokta ise tutumlarıdır. İleri yaşlı bireylerin önünde kendilerini zorlayacak bir motivasyon kaynağı olmadığı için son derece rahat bir motivasyon seviyesine sahiptirler. Şöyle ki hem öğretmenlerine hem de sınıf arkadaşlarına son derece saygılı bir şekilde davranarak üst düzey motivasyon seviyeleriyle dil öğrenmeye hazırdırlar.

Yabancı dil öğrenmek çok mu zor?  

Yabancı dil öğrenme süreci de tıpkı diğer öğrenme süreçleri gibi belirli bilişsel görevlerin uygun bir şekilde yerine getirilmesini gerekli kılmaktadır. Bunların başında da öğrenilecek yabancı dildeki kelimelerin ve dil bilgisi yapılarının ezberlenmesi gelmektedir. Bu konuda yapılan kısıtlı sayıdaki araştırma bize şunu gösteriyor. Biyolojik olarak geçirdikleri dönemin bilişsel özelliklere olan etkisinden dolayı ileri yaşlı bireyler pek çok konuda sıkıntı yaşayabilirler. Ancak İspanyolca öğrenen 251 Japon ile yapılan bir araştırma, inanılanın aksine son derece ilginç bulgular ortaya koyuyor. Şöyle ki; ileri yaşlı bireyler, çok daha yüksek bir motivasyon seviyesine sahipken, derse katılım oranı ve sürdürebilirlik açısından da daha ön sıralarda oluyorlar. Öte yandan hafıza ve öğrenme s