Ömer Orhan

Okul öncesinde çocuklarını azimle takip eden anne-babalar iyi hatırlarlar. Düşünün, bebek doğduğunda Dünya onun etrafında dönmeye başlar. İşe gidilir ama akıl evdedir. Günde birkaç kez kontrol için telefon açılır. Bebeğin altı bezli fotoğrafları çalışma masası üzerine dizim dizim dizilir, bilgisayarın “volpeypırı” değiştirilir.

Bebeğin gaz çıkartıp çıkartmadığı bile millî mesele hâline getirilir. Endişe zirvededir.

Mektep medrese görmüşler kitaplara, daha yeni nesil olanlar ise İnternete hücum ederek “anne-baba” olmanın inceliklerini araştırır.

Çocuğun ateşi mi çıktı? Sor Google amcaya.

Yere tam basmıyor mu? Dabılyu dabılyu dabılyu nokta cocuksagligi nokta kom

Araştır ama hemen inanma birkaç adrese daha gir, sor soruştur…

Bu arada içeriden bir ses çekine çekine:

“Oğlum daha dün bir, bugün iki, el kadar çocuk, basar o basar merak etmeyin.”

Cık… Büyükbabaları zaten takan olmadığı gibi büyükannelerin de yerini “arama motorları” çoktan almıştır.

“Vatsap” grupları kurulur, taze anne-baba paylaşımları gece uykuları kaçırır noktalara ulaşır ama sorun yoktur, bilgi düzeyi arşı geçmiştir ve Allah’tan şu İnternet vardır.

Tekmili birden tüm arkadaşlar ve koca sanal âlem ayaktadır. Bu çocuğun ateşi düşürülecektir!

“Yavrum, çocuğu soyun, eklem yerlerine ıslak bez koyun.” Yok, duyan yok…

“Çocuğum, bir kaşık ‘Calpol’ verin, ateşini düşürür. Telaş etmeyin yarın da doktora götürürsünüz.” Cık… Çocuk kıymetlidir ve bakım işinde sınıfta kalmamak lazımdır.

“Kap çocuğu hanım, ben de arabayı hazırlayayım acile götürelim hemen.”

Gecenin üçü ve 15 dakika sonra hastanenin acili…

Doktor, “Bu gece ‘Calpol’ verin ve yarın getirin ‘bi’ bakalım.”

Tıpış tıpış geri…

Uykusuz geceler… Ama helal olsun, evlat için her şey yapılır!

Anne ve baba için aşklarının meyvesidir çocuk. Halıya oturmayan adam, çocuk için at olur, yerlerde sürünür. O dönemlerde karizma da yerlerdedir ama “aşk meyvesi” için her şey mübahtır.

Yıllar ilerledikçe aşk biterken, meyve de olgunlaşır.

Bebeklik ve çocukluk yıllarındaki yoğun ilgi yerini takipsizliğe bırakır. Bu yoğun izleme çeşitli nedenlerle isteksizliği/yetersizliği de beraberinde getirir. Bezginlik, baş edememe duygusu, sorunlarla yüzleşmek istememek, sorunların zamanla düzeleceğine inanmak, “gerçekten” güven duymak, güven duymayı istemek gibi birçok nedenle anne-babalar ergenlik dönemlerinde çocuklarını izlemeyi tam olarak başaramazlar.

Enerji de tükenmiştir.

Ergenlik dönemleri çocukların gençliğe ilk adım attıkları dönemdir. Bu dönemde vücudun gelişimiyle birlikte hormonların da sağladığı itici güçle çocuklar, 0’dan 100 km’ye 5 saniyede çıkan otomobil gibi yüksek “G” kuvvetine maruz kalırlar.

Heyecan vericidir…

Bu derece yüksek motor gücüne sahip bir aracı kontrol etmek için mutlaka deneyim gerekir. Ancak o da bizim çocukta yoktur.

Ayrıca hız yapmak çok zevkliyken sadece “hız yapma” demekle, bu çocukları kontrol etmek pek mümkün değildir.

Çocuklara “arabadan inin” demekle de olmayacağını herkesin bilmesine rağmen bu ergenlik dönemlerinde anlamsız şekilde çatışılıp durulur…

Ne yapmalı?

Bence geçip şoförün yanına oturmalı. Mademki siz isteseniz de istemeseniz de çocuğunuz bu aracı kullanacak, o zaman siz yanında olun. Belki “co-pilot” luk yapmanıza izin verir.

Efendim, nereden çıktı bu ders? Velilere de mi hocalık yapıyorsunuz diye düşünenler için paylaşmak istiyorum ki -estağfurullah- bildiklerimizi paylaşmamız, sorumluluklarımızın bir parçasıdır.

Ayrıca sizin yüzünüzden devrilen arabaları biz tamir etmek zorunda kalıyoruz ki maksat arabayı hurdaya çıkartmamak.

Malum, ergenlik tüm canlılarda sıkıntılı dönemdir. 7.000 kiloluk fil bile kızışan ergenleri görmezden gelir. Ama dikkat! Sadece “bu dönemde”! Ne öncesinde ne de sonrasında!

Fillerden danışmanlık alacak hâlimiz yok.

Formül mü?

Yakın takip, dikkatli dinleme, anlama, nitelikli zaman geçirme, sabır…

Elbette bu sürecin olumlu sonuç vermesi için bebeklik döneminden başlamak gerekir. Hani bebek için at olmuştunuz ya, masal okumuştunuz hani, işte bu ilginin devamı ilkokulun ikinci sınıfında, üçte, dörtte beşte kesilmediyse, altı ve yedinci sınıfta da devam ettiyse işler daha kolay olacaktır. Yani bu süreçlerde çocuğunuz sorumluluk almayı öğrendiyse, değerlerinin farkındaysa, saygılı ve sevgiliyse korkmayın.

Unutmayın ne dediğiniz değil, nasıl söylediğiniz önemlidir.

Şu an 92 yaşında olan annem benimle hiç yüz göz olmadı ama beni hep çok sevdi. Bunu biliyorum. Ve bugün onu daha iyi anlıyorum

Size mi? Sağlıklı “sürüşler” dilerim.

 

ÖMER ORHAN

Eğitimci

Twitter / @omerorhn