Prof. Dr. Selçuk Özdemir

Çocuklarımızın teknoloji ile iş yapma becerileri gelişsin diye 1990’ların ikinci yarısında çok büyük dış borçlarla okullara bilgisayar laboratuvarları kuruldu ve bu dersleri sağlıklı yürütecek öğretmenlerin yetişmesi için Eğitim Fakülteleri’nde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi (BÖTE) bölümleri açıldı. Hedefler çok büyüktü, herkes çok umutluydu. Dünya Bankası’ndan alınan milyonlarca dolar borçla binlerce okula bilgisayar laboratuvarları kuruldu. Ardından benzer bir çalışma 2000’lerin başında gerçekleştirildi. Son büyük proje ise FATİH’di. Yine binlerce okula elektronik tahtalar gönderildi, yüzbinlerce tablet çocuklara dağıtıldı. Ne yazık ki ilk iki projede kurulan laboratuvarlarda çocuklara yıllarca Paint, Word, Excel, Powerpoint öğretmenin ötesine geçemedik. Sonuncu proje ise öncekilere de rahmet okuttu. Önceden en azından bir bilişim dersi vardı, o da gitti! FATİH’de “artık ayrıca bilişim dersine gerek yok, biz her dersde bilişimi kullandıracağız” dendi, olmadı. Bırakın teknoloji ile üreten çocukların yetişmesini sağlamak, tabletlerde hazır durumda olan içerikleri bile kullanamadık. Gördük ki tepeden inme projelerle bu işler olmuyor. Okulun, öğretmenin, altyapının hazır olmadığı eğitim sistemlerinde “teknoloji entegrasyonunun” olamadığını dünya büyük paralar, emek ve zaman harcayarak öğrendi. 2000’de sunduğum bir uluslararası bildiride ve 2006’da yazdığımız uluslararası bir dergideki makalede Şili ve Kosta Rika örneklerini incelemiştik. Şili’nin ENLACES projesi dünyada başarılı örneklerden biri olarak gösterilir. Başarının en büyük sırrı ise teknolojik yatırımının sadece ve sadece projeyi istediğini ve sahipleneceğini taahhüt eden yöneticilerin ve öğretmenlerin olduğu okullara yapılmış olmasıydı. Cihaz alımından önce yöneticiler ve öğretmenler çok yoğun hizmet içi eğitime alındı, müfredat çalışmaları yapıldı ve son olarak cihaz alımına geçildi. Dünyada hiçbir ülkede eğitim ortamlarına bilişim araçlarının entegrasyonu kolay ve hızlı olmadı. Hatalar yapıldı, yapılmaya devam ediyor ve edecek…tek sorun hatalardan öğrenebilme becerisi!

Son yıllarda ise tüm dünyada bilişim araçlarını, öğretmene destek aracı olarak konumlandırmak yerine, doğrudan öğrencinin aktif olarak “üretim” amacıyla kullandığı bir “araç” olarak konumlandırmak eğilimi ortaya çıktı. Bu yönde harika ücretsiz offline ve online yazılımlar ile elektronik tasarım araçları çıkmaya başladı. Bu eğilimin nedenlerini egitimveegitim.com’da daha önceki yazılarımda irdelemiştim. Kısaca şunu söyleyebilirim, bu gidişatı ıskalamak bize matbaa’yı kaçırmaktan daha pahalıya patlayacak. Güzel ve keyif verici şekilde görüyoruz ki hemen hemen dünya ile eşzamanlı ülkemizdeki yüzlerce öğretmenimiz de uluslararası bu eğilimi ülkemize taşımak üzere inisiyatif kullanmaya başladı. Haftalık 1 saatlik (o da ellerinden alınmadıysa) derslerinde çocuklarla kodlama, üç boyutlu tasarım, elektronik/robotik tasarım etkinlikleri düzenleyen öğretmenlerimiz çocuklardan ve velilerden çok olumlu dönütler almaya başladılar. En ücra köşedeki öğretmenlerimiz bile şartlarını zorlayarak çocuklarını “inovasyon”, “robotik teknoloji”, “yazılım”, “üretim” gibi kavramlarla tanıştırma çabası gösteriyorlar. Onlarca özel okul yıllar sonra bilişim öğretmenlerini “teknik eleman olarak değil, cidden derslerde görevlendirmek üzere” işe almaya başladılar. Özel okullar yoğun şekilde bu çalışmaları yapabilecek bilişim öğretmeni arayışına girdi. Devlet okullarında çalışan meslektaşlarımız kendilerini bu yönde geliştirme çabası içinde atölyeler, eğitimler talep etmeye başladılar. Her sene Eylül-Mayıs arasında onlarca şenlik, yarışma, fuar, sergi düzenlenmeye başladı birçok şehirde. Ama bu çalışmalar ve çabalar 20 milyon öğrenci ve 1 milyondan fazla öğretmenin olduğu bir eğitim sisteminde çok küçük bir yer kaplıyor. Daha alacak çok yol varken, gösterilecek çok çaba varken ne yazık ki BÖTE alanının Luddite’leri kendilerini göstermeye başladı.

Kimdir Bu Luddite’ler?

Luddite sözcüğünü “19.yüzyılın başında, İngiltere`de, tekstil zanaatkarlarından oluşan bir grubun tekstil fabrikalarını basarak, kendi işlerini engellediği gerekçesiyle üretim makinalarını parçalayan eylemcilere verilen addır. Bu ad hareketin lideri olan Ned Ludd`dan kaynaklanmaktadır. Sözcüğün günümüzdeki tipik kullanım biçimi tarihin akışına ters giden ve bu nedenle sonuç alamayacak çabaların anlamsızlığını simgelemeye dayanmaktadır” şeklinde açıklıyor Kemal İnan Hoca “Teknolojik İşlevsizlik” kitabında. İşin üzücü tarafı, bu direnişi gösterenler, böyle bir direniş olmasın, insanlar bilinçlendirilsin diye harika bir vizyon ile kurulmuş BÖTE bölümlerinin ünvanlı akademisyenleri ülkemizde. Okulların küçük bir kısmında haftalık 1 saatlik bilişim derslerinde yapılan kodlama ve robotik etkinliklerini (ki bu gidişle yakında matematik ve fen başta olmak üzere diğer öğretmenler bizden fazla kullanacaklar bu araçları), BÖTE alanının konferanslarında, anlı şanlı üniversitelerimizin marka değerlerinin arkasına sığınarak makaraya alan, aşağılayan bir akademisyene nasıl olur da oradan birisi çıkıp en basitinden “beyefendi öğrenciler Paint ve Powerpoint’ten sıkıldı!” demez? Veya “Sizin alternatifiniz ne? Ne yapılmasını öneriyorsunuz? Tüm dünya yanlış yapıyorsa doğrusunu siz söyleyin” şeklinde bir soru sormaz?

Eğitim teknolojileri alanının genç akademisyen ve öğretmen adayı arkadaşlarım ve sevgili meslektaşlarım, bu akademisyen kılıklı insanların sözleri komik gelebilir, gülebilirsiniz. Ancak, bilin ki tarih Luddite’lere geçit vermiyor. 200 yıl önce sanayi devrimiyle oluşan ve olgunlaşan okul modelinin bildiğimiz ve hakim olduğumuz pedagoji birikiminin sonuna geldik! Bildiğimiz ölçme araçları, yöntemler, teknikler çalışmıyor artık. Eğitim, tarihde nadiren görülen bir dönüşüm içerisinde. Lütfen doğru bir vizyonla kendinizi geliştirin, alanınıza, ülkenize ve dünyaya katkı sağlayın!

Doç.Dr. Selçuk Özdemir

Gazi Üniversitesi

Gazi Eğitim Fakültesi

BÖTE

Twitter: @drselcukozdemir