Prof. Dr. Selçuk Özdemir

Kökünden değişen enerji türleri, iletişim araçları ve hatta emek kavramı, 200 yıllık varolan eğitim sistemini değişime zorluyor. Son zamanlarda, ülkemizde ve birçok ülkede STEM yaklaşımına uygun eğitim anlayışına geçiş yönünde söylemler ve eylemler artmış durumda. Finlandiya, doğrudan matematik, fizik, kimya veya tarih gibi disiplin adıyla derslerin artık olmayacağını ve öğrenmenin temalar çerçevesinde disiplinlerarası çalışmalarla gerçekleşeceğini söylüyor. ABD’deki STEM pilot okullarında atölyeler veya maker lab’lar kurulmuyor, okulun tamamı doğrudan bir üretim üssü gibi tasarlanıyor. Bu değişim bazılarınca eskinin çöpe atılıp, yeninin kullanılmaya başlanması olarak görülebilir. Eğitimdeki hiçbir dönüşüm çalışan bir sistemin atılıp, akıllara yeni gelen bir şeyin uygulanmaya başlanması şeklinde olmaz. Aslında eğitim sistemleri sadece tamamen doğal bir süreç içerisinde evrim geçirmeye devam ediyorlar. Aynı, davranışçı yaklaşımdan bilişsel yaklaşıma, oradan da yapılandırmacı yaklaşıma geçişin “yeni bir şey bulduk hadi onu kullanım” diye değil, “eğitim ekosisteminin” her bir bileşenin zaman içinde ortaya çıkan ihtiyaçlara göre dönüşmek zorunda kalmasına şahitlik ediyoruz bugünlerde.

“STEM, moda bir kavram, gelir geçer” türü ifadeler ne yazık ki toplumların ve bağlı olarak eğitim sistemlerinin hangi dönemlerde neden değiştiğine kafa yormayan, olayı sadece sınıf ortamlarında bilgisayar kullanılmasına bağlayan biraz “at gözlüklü” bakış açılarını göstermektedir. Tarihsel süreçte insanlık, enerji kaynaklarındaki ve iletişim araçlarındaki değişime bağlı olarak dönüşümler yaşamıştır. Hayvan gücünden faydalanmaktan, kömüre dayalı buhar gücüne, petrole dayalı motor gücünden elektriğe enerji kaynaklarındaki değişim bireylerin ve toplumların sosyal ve ekonomik hayatlarında köklü değişikliklere neden olmuştur. Benzer şekilde, başta tren yollarına paralel giden telgrafdan, daha geniş alanlara erişim sağlayan kablolu telefona, radyoya, televizyona, faks makinesine, çağrı cihazına, cep telefonuna ve son olarak internetine iletişim araçları sosyal yapıların ve ekonomilerin davranışlarında köklü değişikliklere neden oldu. Şimdi de bilişim teknolojilerindeki inanılmaz gelişmeler, 3D ve hatta 4D yazıcılar, insansız hava ve kara araçları ve Almanların isimlendirmesiyle Sanayi 4.0 insanlık tarihinin bilindik en eski güç kaynağı “kaslarımıza” olan ihtiyacı minimize etmek üzere. Burada bahsetmeye çalıştığım sadece endüstriyel üretimdeki insan gücüne olan ihtiyacın azalması değil. Aklımıza gelen birçok iş alanında insana fiziki olarak ihtiyacı sıfırlayan veya azaltan bir döneme giriyoruz. Rutinleri tanımlanabilen hemen her meslek üretimi ve hizmeti robotlara, akıllı cihazlara ve yazılımlara bırakmaya başladı. Teknolojinin tanımını “insanın doğal olarak sahip olmadığı organları tamamlayan yapay organlar” olarak tanımlayacak olursak bunda da şaşıracak bir şey yok. İnsanoğlu tarih boyunca yapamadığı işleri yaptırabileceği ve kendi yerine çalıştırabileceği bir şeylerin arayışında olmuştur hep. Özellikle petrol gibi tekellerin elindeki enerji kaynaklarından her zaman her yerde erişilebilen yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliş ve bunların verimliliğin her geçen gün artışı bu arayışı hızlandırmaya başladı. Kuzey Avrupa ülkelerinden gelen sinyaller bu arayışların sonuç vermeye başladığını göstermektedir. İsveç’in ardından diğer bazı ülkeler de haftalık çalışma saatlerinin kısaltılmasını tartışmaya başladılar. Ne de olsa artık onların yerine iş yapacak akıllı teknolojileri var! Bir de bunları üretebilen nesilleri elbette!

Üretebilen Nesiller! Ama Neyi?

S – science - bilim (sosyal bilimler dahil)

T – technology – teknoloji

E – engineering – üretim ve tasarım (anladığımız anlamda mühendislik değil!)

M – math – matematik (S’nin bir parçası olduğu halde öneminden dolayı ayrıca vurgulanıyor).

STEM kısaltması (ki bu evrim sürecinde STEAM, STEM-C gibi türevlerini görsek de), tüm temel/sosyal bilimlerin ve matematiğin, bilişim teknolojileri ağırlıklı olmak üzere her türlü araç ve gereci kullanarak disiplinler arası anlayış içerisinde üretim ve tasarım faaliyetleri içerisinde olmamız gerekliliği mesajını veriyor bize. Peki neyi üreteceğiz? Kısacası çocuklarımıza okullarda bol bol proje mi yaptıracağız? Belki de S, T, E ve M harflerini daha anlamlı bir şekilde birleştirecek, bunları tetikleyerek beraber kullanmamıza yardımcı olacak yeni bir harfe daha ihtiyaç var: E!

Başa eklediğimiz E harfi Entrepreneurial kelimesinin ilk harfi olarak girişimciliği ifade etmektedir. Buradaki girişimciliği sadece tüccarlık olarak anlamak hatalı olur. Avrupa Birliği tarafından desteklenen SEECEL projesinde girişimcilik “hayallerini hayata geçirmek üzere inisiyatif kullanmak” olarak adlandırılıyor. İşin ticari boyutu bir çözümün veya bir ürünün geliştirilmesinden çok sonra geliyor. Çocukların, verilen/kendilerinin keşfettiği bir problemi çözmek, buna yönelik bir ürün geliştirmek üzere harekete geçmesi, bu süreçte matematiği, temel ve sosyal bilimleri, bilişim teknolojilerini, her türlü araç gereci de işe koşmalarını beraberinde getirecektir. Yani öğrenmenin başlangıç noktası insanın doğasında olmayan “öğrenmek için öğrenmek” değil “merakını gidermek üzere öğrenmek” oluşturacak. Buradaki kritik nokta, öğrencilerin kendi problemlerini keşfedebilecekleri çeşitli ortamlarda gezebilmelerini, bol bol gözlemde bulunmalarını sağlamak veya öğretmenlerin sunacakları problem durumlarını merak uyandıracak şekilde ve “problem içinde problem” içerecek şekilde tasarlamasıdır.

Peki, neden matematiği, temel/sosyal bilimleri, bilişimi araç gereci girişimcilik ile tetikleyerek kullanılacak şekilde bir öğretim tasarımına ihtiyaç duyuyoruz? Bunu da belki aşağıdaki görselle açıklayabiliriz.

Son söz, STEM’in (veya STEAM’in veya STEM-C’nin veya E-STEM’in) ne olduğunu tanımlamaya çalışmak yerine, buna neden ihtiyaç duyulduğunu, eğitimin neden bu yöne evrildiğini anlamaya çalışmak, eğitimciler olarak enerjimizi daha doğru kullanmamıza yardımcı olacaktır. “STEM şudur, o değildir” türünden tartışmaların çok fazla bir değeri yok çünkü bu tarifi henüz dünyada yapabilen kimse yok. Bol bol örnek çalışma, bu evrim sürecini çok daha sağlıklı geçirmemize yardımcı olacaktır.

Doç. Dr. Selçuk Özdemir

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi

Bilişim Garaj Akademisi Kurucusu

twitter.com / @drselcukozdemir

 

Bu yazı "BİLİŞİM GARAJ AKADEMİSİ"  tarafından desteklenmektedir.