Kamil Kasacı

Hibrit Eğitim, Hibrit Kariyer, Hibrit Yaşam

Aslında her şey Covid-19 ile başlamamıştı. Daha pandemi ortada yokken, şirketlerin bazılarında üst düzey toplantılar, ya da uluslararası toplantıların bir kısmı Skype, Webex, ya da Zoom üzerinden yapılıyordu.

Harvard, Stanford, Türkiye’de Anadolu, MEF üniversitesi gibi bazı üniversiteler, çoktan uzaktan eğitim programlarını açmışlardı. Hatta bazı liselerde dahi uzaktan eğitim programları vardı. Coursera, Udemy gibi onlarca online kurs, tıkır tıkır çalışıyordu.

Yine de pandemi tüm dünyayı sarana dek, bunlar yavaş ilerleyen bir çarktı.

Dijital imkanlar olmasına rağmen çek çok kişi ve kurum fiziksel olarak toplantı, eğitim yapma imkanı var iken, online, ya da çevrimiçi ortamda bir eğitim ya da toplantı istemiyordu.

Medya alanında örneğin Al Jazeera kanalında Stream adlı programda çok uzun süredir, dünyanın üç ayrı bölgesinden kişileri online olarak stüdyoya getiriyor ve online panel yapıyordu.

Yani teknoloji, vardı, teknolojik imkanlar yeterliydi, istenirse bunlar yapılabilirdi. Ama çoğu kimse ve kurum online ya da uzaktan eğitim, uzaktan çalışma ve uzaktan habercilik imkanlarını kullanmıyordu.

Neden şimdiye dek kullanmıyorduk ?

Çünkü böyle bir ihtiyaç yoktu. Hala insanların bir araya geldiği konferanslar, paneller, ofis toplantıları, sınıf eğitimleri çok daha verimliydi. Verimliydi kelimesi üzerinde biraz durup düşünmek gerekli, ancak o zaman öyle düşünülüyordu, farklı düşünmek için henüz erkendi.

Pandemi bir anda oyunun kurallarını değiştiriverdi.

Bir anda herkese artık fiziksel olarak bir araya gelemeyeceksiniz, hatta evinizde oturacaksınız, parka, markete bile izinle çıkacaksınız, şehrinizi, bölgenizi, mahallenizi, hatta evinizi terk edemezsiniz dedi.

İşte o zaman bu teknolojik imkanları ve uygulamaları uzun süredir şirketlere kullandıran firmaların hepsi bu olanakları birdenbire sıradan insanların kullanımına açıverdi.

Pandemi sonrası Zoom sendromu

Bu konuda öncülüğü Zoom’un yaptığını söylemek gerekli, hem hazırdılar, hem de yeni deyimle çevik ve proaktif bir strateji izlediler. Bir anda herkese ücretsiz, 100 kişiye kadar eğitim ya da toplantı yapma imkanı verdiler.

Bu olağanüstü bir imkandı ve herkes bir anda Zoom kullanmaya başladı. Neredeyse Zoom ismini dünyada duymayan kalmadı. 15 milyar dolar piyasa değeri olan firma Nisan’da 49 milyar dolara Ekim’de ise 149 milyar dolara ulaştı.

Rakipleri Zoom’u engellemek için çok uğraştılar, hatta güvenlik açıkları olduğuna dair çokça söylenti yayıldı, ama çok kolaydı, kullanıcı dostu idi, kullanışlıydı. Ve kitleler dinlemediler. Hala bazı şirketlerde Zoom kullanılması yasak ama orada çalışanlar dahi özel görüşmelerinde Zoom kullanıyorlar. 

Burada kalmadı. Daha ötesi vardı.  İnstagram burada başı çekti, İnstagram’da canlı yayın 2017 başında önce bazılarına, sonra yavaş yavaş herkese açılmıştı. Pandemi döneminde ise İnstagram’da canlı yayında konuk alma furyası başladı. Neredeyse her akşam kanalınızda sayısız canlı yayın izleyebiliyordunuz. Bu yayınlar evde kaldıkları dönemde insanların birbiri ile iletişim eksikliklerini de gidermek için faydalı oldu. Ardından LinkedIn canlı yayınlara başladı, önce belirli kişilere vererek başladı ve yavaş yavaş yaygınlaştırıyor.

Video üretim alanı olarak YouTube tekelinin kırılması

Daha önce video ortamında sadece YouTube vardı, ama yeni teknolojilerin hızla devreye girmesiyle birlikte Zoom üzerinden yaptığınız, toplantı, konferans ya da etkinlikleri You Tube üzerinden yayınlayabilir hale geldik. StreamYard ve benzeri platformlar medya dünyasında yeni bir kapı açtı, artık kendi başımıza cüzi maliyetlerde sanal stüdyolarınızı kurar hale geldik. Herkes kendi kişisel sanal stüdyosunu, tv kanalını açabilecek imkanlara sahip oldu.

Pandora’nın kutusu açıldı ve bir daha geri dönüş olmayacak

Değişim baş döndürücü bir hızda idi.

Elbette, bazı şeyler fiziksel ortamda olduğu gibi olamazdı, olmadı da, ancak artık Pandora’nın kutusu açılmıştı bir kez. Bir kez uzaktan çalışmanın mümkün olduğunu gören ofis çalışanları bir daha ofislere geri dönmediler. 5000 kişinin çalıştığı plazalarda fiilen 200 kişi çalışır hale geldi. Plazaların birbirinin üzerine yıkılacak kadar çok olduğu Maslak bir hayalet kente döndü bir dönem. Restoranlar, cafeler uzun süre kapalı kaldı.

Toplantılar artık Zoom ya da benzeri platformlar üzerinden çok etkin bir şekilde yapılabilir hale geldi.

“Neden bir saatlik bir toplantı için Levent’ten Gebze’ye kadar yol tepeceğim ki? Online olarak da çok verimli bir toplantı yapabiliyoruz.”

Bu ve benzeri sözler, onlarca çalışan tarafından değişik şekillerde telaffuz edilir oldu.

İnsanlar bir kez uzaktan çalışmanın ne gibi fırsatlar getirdiğini keşfettiler ve bir daha da bırakmadılar.

Pandemi eşitsizlikleri daha da çok göz önüne çıkardı

Elbette uzaktan eğitim, uzaktan çalışma ve uzaktan haberciliğin yarattığı inanılmaz boyutlarda sorunlar oldu,  beyaz ve mavi yaka arasındaki fark iyice açıldı, belirgin hale geldi, çünkü mavi yakalılar zorunlu olarak işe gitmek durumunda idiler.

Aynı şekilde uzaktan eğitimde yeterli teknolojik ekipmanı ( bilgisayar, tablet, cep telefonu ) ve yeterli hızda ve uygun maliyette interneti olmayan öğrenciler uzaktan eğitim imkanlarına ulaşamadılar ve geri kaldılar.

Pandemi sonrası acil uzaktan eğitime geçiş eğitimdeki fırsat eşitsizliğini başlangıçta artıran bir faktör oldu. Gelecekte? Henüz bilmiyoruz. Belki de eşitsizliği ortadan kaldıran bir faktör de olabilir.

Pandeminin getirdiği sorunlara bir başka yazıda daha detaylı değinelim. Bu yazıda ise bu değişimin hayatımızda neler getirdiği üzerinde daha derinlemesine konuşalım. 

Uzaktan eğitim sürecinde ben neler yaşadım? Hibrit eğitime nasıl geçtim ?

Belirsizlik içinde Yılmazlık yazımda anlatmıştım.  ( 1 )

Benim için pandemi başlangıçta okulların tatil edilmesiyle birlikte pek de keyifli başlamamıştı.

Çünkü 10 Mart’ta bir lisede, 3 aylık bir KÖK Kariyer Tasarım programını başlatmıştım, o akşam, ilk vakanın açıklanması ile birlikte herşey değişti. Ve 12 Mart’ta okullar tatil edilince programı yarıda bırakıp İstanbul’a geri döndük. 

Ancak bu durum benim için bir son ya da bitiş olmadı. Daha 13 Mart Cuma akşamı İstanbul’a dönerken  aklımda “ben bu programı nasıl sürdürebilirim” sorusu cirit atıyordu. Okulların tekrar açılma ihtimaline de pek ihtimal vermiyordum. O nedenle online ve dijital imkanların peşine düştüm, Zoom’u pek kullanmasam da biliyordum,  ardından KÖK grubumuzda yer alan bilişim öğretmenlerimizin de yardımıyla,  20 Mart’ta özellikle eğitimcilere dönük Zoom eğitimleri başlattık. Böylece hem Zoom öğrenmiş oldum, hem de bir çok öğretmenin Zoom öğrenmesine öncülük etmiş olduk.

Artık kararımı vermiştim. Kariyer Tasarımı programını online olarak yapabilirdim. Nisan başında  okul yönetimine bu teklifi yaptım ve okul çok da uzun olmayan bir sürede teklifimi kabul etti.

Ve ardından 13 Nisan’da programa başladık, 3 ay boyunca, 200’ün üzerinde 9, 10,11 ve 12. Sınıf öğrencisi ve 45 öğretmene  toplam 60 saatlik canlı uzaktan eğitim yaptım. ( bu saatlere canlı dersler dışında asenkron olarak yaptırdığım uygulama ve çalışmalar dahil değil.  )

Bir farkındalık kazandık

O zamandan sonra yakın çevreme hep şunu hatırlattım :

Eğer programı tasarladığımız Ocak – Şubat aylarında okula ben bu programı online olarak uzaktan yapmak istiyorum deseydim, acaba okul yönetimi ne düşünürdü?

Herhalde “Kamil hoca İsparta’ya gelmek istemiyor, herhalde uzak ve zor geliyor, o nedenle uzaktan yapmak istiyor, o halde  biz başka bir yol bulalım” derlerdi büyük olasılıkla.

Ama pandemi ortamında hiç bunları düşünmeden kabul ettiler.

İşte o an anladım ki, artık yeni bir dönem başlamıştı.

Artık uzaklıklar, uçak yolculukları, hoteller, eğitim için yer ayarlamalar yoktu, sınırlar kalkmıştı, zamanlar sınırsızdı, istediğim yere her an gidebilir, istediğim yerde istediğim programı yapabilirdim.

Pandemi bize yepyeni bir bakış açısı sunmuştu, dijital imkanlar bize bu fırsatı veriyordu, o halde niye kullanmayalım?

İşte o andan itibaren “her şey dijital” dedim. Artık her şeyi “dijital” olarak planlayacaktım.

Tam da o sırada iki arkadaşım Kurtuluş Bektaş ve Gencay Kara ile, Çevrimiçi Platform diye bir oluşuma başlamıştık. Tam da pandemi döneminin ihtiyaçlarına uygun olarak eğitimler, paneller düzenliyorduk.

Hibrit kavramı , ortaya çıkışı

İşte  o zamanlar Hibrit kavramı yaygınlaşmaya başladı.

Ama hibrit kavramı da yeni değildi ve Covid ile başlamamıştı.

Hibrit kavramını hem elektrik, hem de benzin ya da mazot ile çalışan otomobiller için kullanıyorduk. Hibrit kariyer kavramına daha önce  kitap ve makalelerde rastlamıştım.

Aynı anda bir çok işi, bir arada aynı anda yapmak anlamına geliyordu. Bir kurumda çalışırken, bir yandan freelance olarak bir projede çalışabiliyor, o sırada üniversitede ders verebiliyordunuz. Bu sırada bir yandan da  kendi start up girişiminizin hazırlıkları içinde olabilirdiniz.

Hibit eğitim kavramı da yeni değildi, karma öğrenme, harmanlanmış öğrenme olarak ( blended learning ) 2000 li yılların başlarından itibaren biliniyor ve uygulanıyordu.

Ancak pandemi önümüze çevrimiçi öğrenme kavramını bir ödev olarak koydu. Artık vazgeçilemez ve yadsınamaz bir gerçeklikti. Dijital dünya, eğitimi okul sınırları içinden çoktan çıkarmış, -homeschooling – ev okulu kavramı ortaya çıkmış ve birçok üniversite çevrimiçi öğrenme yöntemlerini uzun zamandır kullanıyordu. Hatta eğitimini sadece uzaktan yapan üniversiteler de vardı.

Hibrit eğitimin sıradışı olmaktan çıkıp esas unsur haline gelmesi

Artık bu sıra dışı örnekler, eğitim alanında esas yöntem olarak kullanılmaya başlayacaktı.

Klasik, geleneksel, sınıf esaslı, okulda yapılan öğretim,  yerini sınıfa indirgenmeyen, her yerin okul olduğu, eğitimin her yerden yapılabildiği, ve öğrencinin istediği zaman, istediği kadar eğitimi alabileceği, kendi hızında öğrenebileceği yeni bir eğitime bırakmaya başlayacaktı.

Her şey birden bire mi oldu ?

Birdenbire

Her şey birdenbire oldu.

Birdenbire vurdu gün ışığı yere;

Gökyüzü birdenbire oldu;

Mavi birdenbire.

Her şey birdenbire oldu;

Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;

Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.

Yemiş birdenbire oldu.

 

Birdenbire;

Her şey birdenbire oldu.

Kız birdenbire, oğlan birdenbire;

Yollar, kırlar, kediler, insanlar…

Aşk birdenbire oldu,

Sevinç birdenbire

Serbest şiirin öncüsü Orhan Veli Kanık’ın her şey birdenbire oldu şiiirindeki gibi birden bire mi olmuştu gerçekten, yoksa bu değişim, ya da sarsıntı, bu kasırga göz göre göre mi gelmişti? Yoksa biz onu görmezlikten gelirken, dijital dünyanın imkanlarını kullanmadan hala o geleneksel yöntemlerle eğitimi, çalışma yaşamını yürütmeye çalışırken birden bir virüs bizim gözümüzü açmış ve bizi zorunlu olarak o yola mı sokmuştu? Kendi tembelliğimizin hareketsizliğimizin mi kurbanı olmuştuk ?

Ne dersek diyelim, kapı açıldı ve birden herkes kendini Zoom ile uzaktan çalışırken, uzaktan eğitim görürken, instagramda sohbet yaparken, online fuar yaparken buluverdi. Çok değil, daha 9 ay önce bunların hiç birini yapmıyorduk. Nasıl da kolay alışıverdik.

Acaba insanoğlu bu kadar kolay adapte olabilen bir canlı türü mü? Peki bizi daha neler bekliyor? Daha nelere hazırlıksız yakalanacağız? 

Hibrit çalışma, Hibrit kariyer

Hibrit eğitim derken hibrit çalışma, hibrit kariyer kavramıyla tanıştık.

Artık her yerden çalışabiliyoruz. Eskiden de bunun geyiğini yapardık, ama hiç bu kadar ciddiye almamıştık. İşe gitme kavramı vardı hep. Şimdi işe, ofise gitmiyoruz artık. Ben Mart’tan bu yana, sadece iki kez, o da bir şey almak ve ne durumda diye bakmak için gittim ofise.

Hep uzaktan çalışan ve hiç ofise dönmeyenler var. Peki ya o tarifsiz paralar harcanarak yapılan o lüks ofisler ne olacak şimdi? Zor soru… Ama artık eskisi gibi kullanılmayacağı açık. Bakalım yeni kontrat dönemleri gelince kaç ofis boşalacak?

Sonuç : Hibrit Yaşam

Sonunda hep beraber hibrit eğitim, hibrit kariyer derken yaşamın kendisi de hibrit olmaya başladı. 

Hibrit bir yaşam yaşamaya başladık. Eskiden evden işe gitme vardı, ev ve işyeri kavramları vardı, şimdi evde çalışıyoruz, ev ve işyeri bir arada. Hibrit bir yaşam. Sınırları nerede çizeceğiz?

Çalışma saatleri diye bir kavram vardı. Şimdi istediğimiz zaman çalışabiliyoruz, yine saatlerimiz var, ama günün ortasında markete gitmek, ya da yürüyüşe çıkmak mümkün.

Trafikte sıkışmak, trafikte kalmak gibi kavramlar vardı, hala işe gidiliyor,  ama bunlardan sıyrılma imkanı da var. 

İşyerinin eve yakın olması gibi kavramlar vardı, şimdi işyerinin nerede olduğunun pek bir önemi yok, biz nasılsa her yerden ulaşabiliyoruz.

Çocuklar okula giderlerdi eskiden, biz de işe giderdik, ev de boş kalırdı, ya da annelere, büyüklere, evde kalanlara kalırdı, şimdi herkes evde, herkes evde çalışıyor, öğreniyor, evde yiyor, hep birlikte çıldırmak üzereyiz.

Öğle yemeklerini iş arkadaşlarıyla dışarda yer, yemek sonrası bir kahve içerdik, hem sosyalleşir, hem iş dedikodusu yapardık, sağlam iş arkadaşlıkları oluşur, bazen de duygusal birlikteliklere giderdi.

Şimdi hep evden çalışıyoruz. O keyifler tamamen geride mi kaldı artık? İş arkadaşlarıyla buluşamayacak mıyız?

Yaşadığımız ortamlar, evler eskiden farklı artık. Daha mı çok sevdik evlerimizi, daha mı değerini anladık?

Acaba hep şehirlerde yaşamaya alışmış, şehirleri kalabalıklaştıran bizler, nasılsa uzaktan çalışabildiğimize göre şehrin kalabalığından uzak banliyölerde, kasabalarda, köylerde mi yaşamaya başlayacağız?

Hiç bu kadar çok alternatifimiz olmamıştı- hiç bu kadar mahrumiyet yaşamamıştık.

Hiçbir dönem bu kadar fazla alternatif bir arada olmamıştı.

Ve hiçbir dönem bazı şeylerden bu kadar mahrum kalmamıştık.

Fırsatlar kadar sıkıntıların ve mahrumiyetlerin bir arada olduğu bir dönem…

Belki önce anlamaya çalışmak gerek.

İlk anlamamız gereken şey, eski klasik geleneksel hayatlarımıza geri dönmek, pandemi bitse dahi o kadar kolay olmayacak.

Pandora’nın kutusu açıldı bir kez. Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.

Bir rüyadan uyandık ve yeni bir dünyadayız.

Anlamalıyız.

Ne oldu ve bize ne olacak?

Bu serinin ilk yazısı olsun ve bir sonrakinde aynı konuda devam edelim.

 

Kamil Kasacı

Kariyer Danışmanı, Koç, KÖK Kariyer kurucusu.