Kamil Kasacı

2019 yılının ilk günlerinde eğitimde bu yılın gündemini konuşmanın yararlı olacağını düşünüyorum.

Hepimizin bu yıl planımızı yaparken bu gündemin ne olacağını düşünmemiz ve bu tasarım içinde kendi gelecek rolümüzü belirlememiz oldukça kıymetli.

Gündem ne olacak sorusu kendimizi pasif bir şekilde, devre dışı bırakan bir soru değil. Sanki önceden hazırlanmış bir gündem var ve biz de o gündeme tabi olacağız diye bir durum değil yaşadığımız. Her birimiz, her birey, her bir oyuncu, her bir kurum 2019 içinde yaptıkları ile bu gündemi belirleyecek.

Bu yazıda yapmaya çalışacağım şey, bu yıl öne çıkacağını öngördüğüm konuları sizlerle paylaşmak. Bunun tabii ki kişisel bir varsayım olduğunu yadsımıyorum, ancak olabildiğince de objektif olmaya çalışacağım.

2018 yılının eğitim açısından önemli gelişmeleri

2018 yılında 2019 yılının gündemini etkileyecek iki önemli olay oldu, birincisi Milli Eğitim Bakanlığına eğitimin içinden gelen ve camianın çok değer verdiği bir ismin, Ziya Selçuk hocanın gelmesi idi.
Bu adım tüm eğitim camiasında heyecan ve coşku yarattı, oldukça olumlu karşılandı.

İkinci ve belki o kadar önemli olan diğer olay ise farklı kesimlerin görüşleri dikkate alınarak 23 Ekim’de ortaya konulan 2023 Eğitim Vizyon Belgesi idi.

23 Ekim’den itibaren bundan sonraki 3 yıl içinde gerçekleştirilmesi öngörülen bir vizyon belgesine sahip olduk. Bu öyle bir belgeydi ki, eğitimin bundan sonraki rotasını, yani izleyeceği rotayı da belirlemişti.  Öte yandan bu belgenin belirlediği rota, eğitimin yıllardır içinde yaşadığı sorunlardan çıkış yolunu da gösteriyordu.
Bu konuda daha önce yine bu mecrada yayınlanan bir yazı yazmıştım. Dileyenler o yazıya da göz atabilirler. (1)

Belge bazı açılardan, özellikle bazı konularda somut adımlar öngörmediği için eleştirildi.
Öte yandan belgenin kendisi zaten bir vizyon belgesi idi, somut adımları ise üç yıllık bir plan içinde ortaya koymuştu. Belge 2019 gündemini şu şekilde belirlemişti:  


İlk safha olan 2018-2019 eğitim-öğretim yılı tasarım, simülasyon, öncü pilotlamalar ve yeniliklerin kısmi uygulanmasıyla başlayacaktır.

2018 yılı içinde Vizyon Belgesi için en önemli adım, benim de katıldığım İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Güçlü Yarınlar” Çalıştayı oldu.  İzmir’de yapılan çalıştay Vizyon Belgesinin bundan sonraki süreci ve uygulanması için önemli bir insiyatif ortaya koydu. Şimdi birçok şehirde benzer çalıştay ve toplantılar yapılıyor, ki bu da oldukça kıymetli bir gelişme.

2019 Eğitim Gündeminin Temel Başlıkları :

2019’da eğitimin gündeminin, 2023 Eğitim Vizyonu belgesinde belirtilen vizyon çerçevesinde şekilleneceğini düşünüyorum.

2023 Vizyon Belgesi’nden çıkardığım 2019’a temel teşkil edecek dört başlığı şu şekilde tanımlıyorum:  

  • BİRİNCİ GÜNDEM : EĞİTİMİ ÇİFT KANATLI HALE GETİRMEK

Vizyon belgesinde yer alan çift kanatlı olma felsefesini ben üç ayrı boyutta anlıyorum:

Birinci boyut : Modernleşme ve teknoloji ile İnsan :
Birinci boyutta, modernleşme ve teknoloji ile  insan karşı karşıya duruyor.
Birinci kanatta,  tekillik, dijital çağ vb. ifadelerle belirtilen çağın ihtiyaçlarını karşılamak üzere 21. Yüzyıl becerileri olarak da tanımlanan yumuşak becerilerin ( soft skills ) kazandırılmasını amaçlayan ve “bugün olmazsa olamaz küresel bir norm olarak görülen bir eğitim yaklaşımı” var.
Öte yandan, vizyon belgesinde belirtildiği gibi, eğitimin merkezinde insan yer alır ve “insan 2023 Eğitim vizyonunun temel noktasıdır. “
Sonuç olarak belge “eğitim sisteminin çift kanadı temsilen aklı ve kalbi birleştiren bir yolculuğa ihtiyacı olduğu kesindir.” diyerek eğitim önerisini bir çift kanatlı okumaolarak belirtiyor. 
“Bizim tekilliğimiz, insan ve makinenin birlikteliğinden ziyade akıl ve kalbin birlikteliğidir.” diyerek eğitimi işlevlere ve pratiklere indirgeyerek bu ihtiyaçları karşılamamızın mümkün görülmediği, tasarıma, pedagoji, psikoloji, antropoloji, sosyoloji, nörobilim gibi alanları da kapsayan transdisipliner bir zemine ihtiyacımız olduğu belirtiliyor.

2023 Eğitim Vizyonu, temel amacını çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış ve bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, nitelikli, ahlaklı çocuklar yetiştirmek olarak belirtiyor.

Özet olarak çift kanatlı olmayı,  insana ait tüm etik  değerlere sahip iyi insan olabilmekolarak tanımlayabiliriz. Sadece teknolojik olarak ilerde olmak yetmiyor, iyi insan olmak da gerekli.

Nazi toplama kampından kurtulan ve lisede müdür olan eğitimci her eğitim yılı başında öğretmenlerine şöyle diyor :
"Kamptan sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar…
Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.
Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin.
Okuma yazma ve matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak önem taşır.”

Geçen hafta üniversitede bir araştırma görevlisinin kopya çektiği için tutanak tuttuğu öğrencisi tarafından hunharca öldürülmesi,  bir başka üniversitede derse geç gelen bir öğrenciyi derse almayan hocanın dövülmesi gibi olaylar “iyi insan olma” kavramının önemini bize baskın bir şekilde göstermekte.

İkinci boyut : Sayısal beceriler ile Sosyal ve Duygusal Beceriler
İkinci boyutta, bir tarafta “sayısal” başlığı altında toplayabileceğimiz, teknik becerileri kapsayan  fen, matematik, mühendislik, teknoloji alanları var, öte yanda ise sosyal ve duygusal becerileri kapsayan sanat, spor, felsefe, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, tarih, coğrafya vb.  vb alanlar var.

Bu iki kanadı, uzun yıllar sol beyin, sağ beyin olarak da tanımlamıştık, son dönemlerde ise IQ, entelektüel zeka ile ve EQ, Duygusal zeka veya SQ Sosyal Zeka vb. olarak tanımlıyoruz. Artık dünyada IQ’nun tek başına yeterli olmadığı, daha önce Çoklu zeka olarak ifade edilmiş olan, şimdi EQ, SQ, CQ vb. olarak anılan diğer zeka türlerinin de hayatta kalma, iyi insan olma ve birlikte çalışma için gerekli olduğu herkes tarafından kabul görüyor.

Son dönemde OECD tarafından Sosyal ve Duygusal becerileralanında birçok ülkede yürütülen bir araştırma var ve bu araştırmanın sonucunda bu alanda bir ölçek geliştirilmesi söz konusu.

Bu konuda daha önce bu becerilerin son dönemde öne çıkmasını vurgulayan bir yazı yazmıştım. Dileyenler bu yazıyı da okuyabilirler. (2)

“Son dönemde yapılan araştırmalar, gelecekte, sezgi kabiliyeti, duygusal ve sosyal zekaları yüksek, esnek, hızla değişen koşullara adapte olabilen, yaratıcılık ve tasarım becerileri üst düzeyde olan ve eleştirel düşünebilen, karmaşık problem çözme yeteneğine sahip kişiler iş dünyasında aranan kişiler olacaklar.

 

Ve bu becerilerin hiçbirine bilgi yüklemeye dayalı eğitim sistemleri ile ulaşılamıyor. Bu beceriler, hayat içinde, deneyerek, dahil olarak ve deneyimle kazanılıyor.

Bu da gençlerin önümüzdeki dönemde kariyer yol haritalarını çizerken artık “iyi bir üniversiteden ya da bölümden mezun olmak” yerine bu becerilere sahip olmayı gündemlerinin birinci sırasına koymaları gerektiğini gösteriyor.”

O halde öncelikli olarak teste dayalı sınav baskısını azaltmak ve okullar arasındaki imkan farklılıkları gidererek çocukların tek bir sıralama sınavı ile ölçülmesine alternatifler geliştirmek bu belgenin eğitim gündemlerinden biri olacak.Bunun için okulların tercih edilme nedenlerini de sınav odaklı “iyi okul” “nitelikli okul” kavramından başka bir tercih nedenine dönüştürmek de eğitimin gündemi olacak.

Peki bunu nasıl sağlayabileceğiz?
Öncelikle ölçme ve değerlendirme sistemlerimizde bir değişiklik yaparak başlayabiliriz. Sayısal bilgi ve beceriye ağırlık veren mevcut sınav sistemimizi iyileştirerek  ve alternatif ölçme ve değerlendirme sistemleri geliştirerek.

2023 Eğitim Vizyonu, öğrenmenin iyileştirilmesine yönelik eylemlerle birlikte tüm sınavların yeniden düzenleneceğini belirtmekte,  ortaöğretime ve yüksek öğretime geçişte orta vadede yarışma ve elemeye yönelik sınava olan ihtiyacın azaltılmasını orta vade hedef olarak koymaktadır. Bu şekilde okul ve öğrenme ekosistemindeki iyileşmeler doğrultusunda sınavla öğrenci alan okulların da kademeli olarak azaltılacağını belirtmektedir.

Bu konu, 2019 eğitim gündeminin en önemli meselelerinden biri olacak.

Üçüncü boyut – Akademik başarı ve hayat başarısı
Üçüncü boyutta ise çift kanatlı olmayı bir yanda akademik başarı diğer yanda ise hayat başarısı olarak görüyorum.
Bugün genelde akademik başarı odaklı, bilgiye özellikle ezber bilgiye dayalı, test soruları çözme becerisi ile şekillenmiş sınavlarla ölçülen tek tip bir eğitim sistemi üzerine kurgulanmış durumdayız.
Oysa hayat başarısı, akademik başarıdan farklı bir konu.  Hayatta başarılı olacak, kendini tanıyan, güçlü yönlerini bilen, kendine bir alan belirlemiş, bu konuda kendisine yol gösterecek rol modellere sahip, o alanda kendisini geliştiren, alanını daraltarak deneyim ve becerisini artıran, kendine bir yol haritası yaparak hedef koyabilen bireylere ihtiyacımız var.

Ziya Selçuk hocamızın vurguladığı gibi, “eğitimin, ekonomi ve demokrasi ile ilerlemesi gerekiyor,” "bundan dolayı eğitim kurumunun iktisadi hayatla birebir eşleşmesinde yarar var. Bu eşleşme birebir olmadığında, eğitimin ve ekonominin üretme potansiyeli birbiriyle uzlaşmayacaktır"

Selçuk, "Eğer biz ilkokulda, ortaokulda ekonominin gerekliliklerini, öğretim sürecine yansıtamazsak o zaman biz sadece belirli sınavlarda başarılı olan çocukları anlamak ve onların sınav sonuçlarını değerlendirmekle yetinmiş oluruz. Bizim yapmamız gereken şey, öğrendiklerini sınav sonuna kadar unutmayan çocuklara başarılı demek değil, öğrencilerin bir yaşam yolculuğu olarak onlara eşlik edecek içeriklerle karşılaşmalarını sağlamak" .

 

Vizyon belgesinde bu üç boyuttaki eksik de çok net olarak ifade edilmiş, o halde gündemde bu üç boyutta çift kanatlı olmak üzerine tasarım, simülasyon ve pilot çalışmalar yapmak var.

  • İKİNCİ GÜNDEM : ÖĞRETMENİN ROLÜNÜ VE YETKİNLİĞİNİ ARTIRMAK

Vizyon belgesindeki ikinci gündemi, çift kanatlı kişilerin yetişebilmesi için gerekli ortamı sağlayacak olan ve buna uygun  yetkinlikleri taşıyan öğretmenlere sahip olabilmek olarak ele aldım.

Bu amaçla;

  • Eğitimde umut veren öğrencileri öğretmenliğe sevk etmek, bu amaçla öğretmenlik mesleğini talep edilen bir meslek haline getirmek. Bunun için gelecekte ailelerin çocuklarına doktorya da mühendis olmak yerine öğretmen olmayı tavsiye edeceği bir ortamı hazırlamak gerek.
  • Öğretmenlerin niteliğini ve kalitesini yükseltmek amacıyla öğretmen eğitimleri. Vizyon belgesinde MEB’in, YÖK’le, üniversitelerle, özel sektörle ve uluslararası kuruluşlarla birlikte öğretmeni geliştirme planı var.  

Vizyon belgesindeki öğretmen, çift kanatlı öğrenciye gerekli ortamı sağlamak üzere, öğretmenin bir moderatör, kolaylaştırıcı ve mentor olması şeklinde tanımlanmış. Böyle bir öğretmen asla mezun olmayacak, kendini yetiştirecek, sürekli kendini geliştirecek, her gün yeni bir şey öğrenmekten vazgeçmeyecek, özellikle de öğrencileri ile birlikte öğrenen ve en çok da onlardan öğrenen bir öğretmen olacak.

Birlikte yapılan bu yolculukta ana aktör öğretmendir. Zira öğretmen aynen anne şefkati gibi hayatlarına dokunduğu bireylerin eğitiminde ustalığını ortaya koyar ve insanlaşmanın vasıtası rolünü üstlenir. Bir öğretmenin bilgiden ve beceriden önce çocuğa şefkatini vermesi öğrenme etkileşiminin en önemli kısmıdır. Böyle olduğunda her çocuğun kendi içinde saklı olan müfredat açığa çıkacaktır. Ancak o zaman merak tetiklenir, cesaret yeşerir ve tutku vücut bulur. Çocuklar arasındaki farklılıkları doğal bir zenginlik olarak gören öğretmen, duygusal güveni, fiziksel hijyeni ve bilişsel merakı birleştirerek, bir fidana su verircesine sözü geçen tutku ve cesareti güçlendirir. Çocuğun varoluşuköklenir. Aksi takdirde, çocuklara bir şey enjekte edilmeye çalışıldığı anda doğal eğilim kaybolur, çocukta saklı olan müfredat değil, yetişkinlerin normatif kalıpları gündeme gelir. Fidanın büyümesi ve gelişmesi için lazım gelen doğal habitat bozulur. Öğretmen ve diğer yetişkinler bilgi transferi yerine hissetme, düşünme ve yapmayı tetikleyen yöntemlerle rehberlik ettiği sürece doğal öğrenme ekosistemi korunur. Öğretmen yönetmez, gütmez; rehberlik ve ustalığını konuşturur. Tüm çocukları, öğrenme topluluğunun saygın birer ferdi olarak görür.

  • ÜÇÜNCÜ GÜNDEM : EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMEL BİRİMİ OLARAK OKULUN İYİLEŞTİRİLMESİ

2023 Eğitim Vizyonu,“toplum ve eğitim ekosistemi “çocuklarımız” ortak paydasında buluşmalıdır “ diyerek, eğitimde öğrenci odaklı bir yaklaşımı temel alıyor.
Buna ek olarak okulu bir yaşam alanı olarakher bir çocuğun değerine değer, mutluluğuna mutluluk katan, evrensel, millî ve manevi erdemlerle birlikte yaşam becerilerinin içselleştirildiği mekânlarolarak tanımlıyor ve eğitim sistemindeki tüm iyileştirmelere yönelik çalışmalarda sınıfı ve okulu eğitim sisteminin temel birimleri olarak ele alıyor.

Toplumda aile neyse eğitimde okulun aynı konuma sahip olduğunu belirterek, okulu merkeze alan bir sistem anlayışı ortaya koyan belge, okul bazında 2023 hedeflerine uygun bir merkez/taşra organizasyonu ile buna bağlı iş ve işlem süreci öngörüyor.

Öğrenme ortamları sadece okulla sınırlı değil

Okulu merkeze alan bir anlayışa sahip olmakla birlikte belgede, öğrenme ortamları da yenilikçi bir şekilde ele alınıyor. 21. Yüzyılda eğitimin sadece okulla sınırlı olmadığı, sınıf, okul, ev, medya, sokak vb. öğrenmenin çeşitli şekillerde vuku bulduğu ortamlar, bulunduğu, öğrenmenin çeşitli şekillerde farklı ortamlarda gerçekleştiği vurgulanıyor. Ayrıca öğrenmenin bir yaşam tarzı haline getirilmesi gereği, ezberi aktarma devrinin sona erdiği, bilginin hazır ve ambalajlı bir ürün olmadığı, canlı olduğu, tekrar ve hafıza temelli bir eğitim sisteminin paradigma körlüğüne sebep olduğu gibi konular da dile getiriliyor.

Yeni bir eğitim ve okul teorisi, okulun özerkleştirilmesi

Yeni bir eğitim ve okul teorisine ihtiyacımız olduğu belirtilerek, okul biriminin şartlar dahilinde olabildiğince özerkleştirilerek şahsiyet bulması gerekliliğine vurgu yapılıyor.

Bu süreçte en kritik faktör olarak okul yöneticisine vurgu yapılıyor ve okul yöneticisinin yönetici olmaktan gelen yetkilerinin ötesinde çocuktan veliye kadar güvene ve uzmanlığa dayalı etki gücünün önemi ve hayal ve hayat üretebilecek kişi olarak önemi güçlü bir şekilde ifade ediliyor.

Ayrıca okulların gelişmelerini sağlayacak bir “Okul Gelişim Modeli”nin  hayata geçirileceği ve  her bir okulun bu modele dayanarak yıllık bazda merkez teşkilatla birlikte izlenecek bir yol haritası niteliğinde kendi Okul Gelişim Planını hazırlayacağı ifade ediliyor.

Okul Gelişim Planlarındaki hedefler doğrultusunda; çocukların bireysel, akademik ve sosyal gelişim amaçlarına yönelik etkinlikler izlenecek, değerlendirilecek ve desteklenerek iyileştirecektir. Bu gelişim modeli ile tüm kademelerde yarışma ve rekabet odaklı değil paylaşım temelli bir anlayış benimsenecektir.

Okul gelişiminin değerlendirilmesindeki temel ilke, okulun gelişmeye yönelik mutlak bir ölçüte ulaşarak başarılı olarak etiketlenmesi, sınıflanması ve diğer okullarla karşılaştırılması değildir. Okul gelişimindeki başarı; her bir okulun, var olan imkânlarını göz önüne alarak yapacağı planla kendi hedefleri doğrultusunda bulunduğu yerden kat ettiği mesafe ile değerlendirilecektir.

Buraya kadar söylenenlerden ne anlıyoruz? Okullar şartlar dahilinde olabildiğince özerkleştirilerek şahsiyet bulacak, kendi okul gelişim planlarını hazırlayacak ve bu plandaki hedefler doğrultusunda bir iyileşme sağlanacaktır. Bu iyileşme de okulun diğer okullarla yarıştırılması şeklinde değil, kendi kat ettiği mesafe olarak değerlendirilecektir.

Ayrıca yine belgede belirtilen “Öğrenme Analitiği Platformu”aracılığıyla veriye dayalı bir yönetim anlayışının benimsenmesi de okul gelişim modelini destekleyici bir bakış açısı.

Buna ek olarak, ölçme değerlendirme konusunda öğrencilerin yapabilirliklerinin ortaya konulduğu “Yeterlilik Temelli Ölçme Değerlendirme Sistemi”ile yeterlilik seviyeleri dağılımları ölçülecek ve okul gelişim planlarının tanımını da kolaylaştıracaktır.

Buradan anladığım 2019 yılı gündeminde okullar arasında özellikle daha geriden gelen okullardaki gelişme adımlarının ciddi bir şekilde destekleneceği görülmekte. Bu konuda okullar ve okul yöneticileri arasında 2019 yılı içerisinde birbirini tetikleyen bir atak süreci görebiliriz.  

  • DÖRDÜNCÜ GÜNDEM : ÖĞRETME ODAKLI EĞİTİMDEN KİŞİYE ÖZEL ÖĞRENME MODELİNE

Belge “Temel Politikamız “ başlığı altında,

Eğitim kurumunun temel çıkış noktası bireyin kendini bilmesini ve tanımasını sağlamaktır.Mizaç ve yetenek temelli bir tanıma yaklaşımı, eğitim sisteminin aktörlerinin gelişimi için kritik bir öneme sahiptir. Bireyin kendini tanıması ve bu tanımanın takibi onun eğitim yolculuğunda kişiselleştirilmiş bir yol haritasına sahip olmak demektir.

diyerek eğitimdeki temel yönünü çizmiş oluyor.

Bunun artık dünyada içinde yaşadığımız çağda ihtiyaç olan ve yukarıda “çift kanatlı” olmak anlayışıyla da yüzde yüz uyumlu olduğunu belirtmek gerekli.

Müfredat kelimesinin kökü “fert”ten gelir

Belge müfredat kelimesinin kökünün de  “fert”ten geldiğini, her çocuğun farklı olduğunu, farklı öğrendiğini söyleyerek paket müfredatların bir kutuya doldurulduğu gibi çocuğa doldurulduğunu, oysa çerçeve bir müfredatın yeterli olduğunu ve bu anlayışla müfredatın, çocukların ilgi, yetenek ve mizaçları doğrultusunda esnek, modüler ve uygulamalı olarak iyileştirileceği belirtiliyor.

Öğretmen, her çocuğun farklı olduğu ve her beynin farklı öğrendiği yaklaşımıyla hareket eder.Çocukların hazır bulunuşluklarını tespit ederek müfredatı, öğrenme ortamını ve materyallerini bu farklılıklara uygun olarak düzenler. İzleme-değerlendirmeyi korku ve baskıya yol açmayacak şekilde öğrenme sürecini iyileştirici bir araç olarak ele alır. Tüm değerlendirme süreçlerinde kendini karşı taraf olarak değil, çocukların yanında konumlar.

Öğrenme, öğrenen bireyin öz sorumluluğu ve tatmini ile ilgilidir. Ancak günümüzde zorunlu eğitim daha çok yetişkinlerin istek, plan ve programları çerçevesinde şekillenmektedir. Temel bir hak olarak eğitim, öğrenen bireyin doğal motivasyonuna dayalı olduğunda yararsağlar. Ne yazık ki dünya genelinde paket müfredatların zorunlu olarak bir kutuya doldurulduğu gibi çocuğa yüklendiği bir çağı yaşıyoruz. Bütün okul kademelerinde öğrenenin bireysel farklılıklarını gözeten bir amaç-yapı-davranış ilişkisi hedeflenmelidir. (2023 Eğitim Vizyonu,  sy 21-22 )

İyi yetişmiş öğretmenlerin olduğu bir sistemde çerçeve müfredat yeterlidir.Usta bir öğretmen, müfredatı çocukların ihtiyacına göre anında yeniden inşa eder, fırsat eğitimi yapar. Müfredat kelimesinin kökü “fert”ten gelir. O fert çocuktur, öğrencidir, onun içinde saklı olan cevherdir.Bu cevheri mücevher yapacak oyuncularsa öğretmenlerdir. ( age sy 9 )

Müfredatların çocuklarımıza sunacağı imkânlara ilişkin en temel unsur; öğrenilen her türlü bilgi, beceri ve tutumun bir davranış olarak ortaya çıkmasının ötesinde, çocukların kendilerine ve topluma doğrudan hizmet edebilecek bir yetkinlik olarak yerleşmesidir…. Bu doğrultuda müfredat, çocukların ilgi, yetenek ve mizaçları doğrultusunda esnek, modüler ve uygulamalı olarak iyileştirilecektir. Zorunlu ders saatleri ve çeşitleri tüm kademelerde azaltılarak, temel derslerde derinleşilebilmesi, kişiselleştirme yapılabilmesi ve uygulama etkinliklerinin yürütülebilmesi için gereken zaman sağlanmış olacaktır. ( age, sy 25 )

Sonuç olarak 2019’da eğitimdeki dördüncü ve belki de en önemli gündem konusu eğitimin kişiselleştirilmesi, kişiye özel öğrenme temelinde bir kişiye özel müfredat temelinde eğitimin dönüştürülmesi olacak.

Kişiye özel öğrenme, e-portfolyo, kariyer profili, kariyer rehberliği, kişiye özel kariyer

Kişiye özel öğrenme konusu 2023 Vizyon Belgesinde yer alan “e-portfolyo” ve “kariyer rehberliği sistemi” ile de gerçeklik kazanacak.

Kariyer Rehberliği sistemi yapılandırılacak ve tüm öğretim kademeleri düzeyinde çocukların kendini tanıyarak (mizaç, yetenek, ilgi, değerler, kişilik ve aile) kariyer profili oluşturması, iş-meslek tanıma yollarını, kaynaklarını öğrenmesi ve kariyer gelişim dosyasının öğrenci e-portfolyosuyla ilişkilendirilmesi sağlanacaktır.

Bu belki şu anda kulağa çok uzak gibi geliyor olabilir, ancak “paket müfredat”ların, tek tip sınavların artık birbirinde farklı olan ve farklı öğrenen çocukları değerlendirmeye yeterli olmadığını hepimiz artık görüyoruz.
Eğer kişiye özel öğrenme gerçekleştirilebilirse, bunun doğal bir sonucu olarak kişiye özel kariyer de bunu takip edecek. Böylece her çocuk, her öğrenci kendi güçlü yönleri doğrultusunda, başarılı olabilecekleri alanlarda kişiye özel bir kariyer tasarımı yapabilecek. Bu da her çocuğun potansiyelini maksimum seviyede gerçekleştirmesi ve sonuç olarak ülkenin katma değere dayanan ve değerli bir ekonomiye dönüştürülmesi için en temel güç olacak.

Belki de bugünden itibaren öğreten değil, kolaylaştırıcı, moderatör ve mentor öğretmenlerle birlikte,  okul gelişim planı doğrultusunda kendi ilerleme sürecini sürdüren, farklılaşan okullar ve her yerdeki farklı öğrenme ortamları ile öğrencilerin çift kanatlı bir değerleme sürecinde,  kişiye özel öğrenme yoluyla kendi potansiyelini maksimuma çıkararak mutlu bireyler olabileceği bir çağı konuşmaya başlamalıyız.

2019 yılının eğitim gündemi 2023 Eğitim Vizyon belgesi çerçevesinde ve özellikle bu dört boyutta  tasarımlar, simülasyonlar ve öcü pilot uygulamaların gerçekleştirilmesi olacak.
Bunun için de herhangi bir talimat beklemeden eğitim birimleri okul ve sınıflar, sınıf öğretmenleri, öğretmenler, okul yöneticileri bu hayata geçirme çabasının öncüleri olacaklar.

Bunun için de tek bir gereklilik var, o da  eğitimin Türkiye’nin en büyük çözümü olacağı bilinciyle “hepimiz” olabilmeyi başarabilmek.

Kariyer ve Yaşam Tasrımcısı 

Kamil Kasacı