İmran Bayraktar

İnsan ömrü üç kelimeyle anlatılır mı? Mevlana gibi bir eren bir hak yolcusu anlatır hem de öyle bir anlatır ki, hak yolunun o kadar kolay olmadığını, koskoca bir ömrü üç kelime ile anlatma ustalığını ve bilgeliğini ise, şu ifadeyle dile getirmiştir. "Hamdım, piştim, yandım "diyerek ifade etmiştir. Benim düşünceme göre; bu Vecihi ile anlatmak istediği, insan ömrünün gençlik dönemini, hamdım diyerek, öğrenme kapısının açık olduğunu ve öğrenme sürecinde sınır tanımayan hataların, cehaletin doğal olduğunu bunu gençlik döneminin tecrübelerin ve yaşanmışlıkların az olmasından kaynaklandığını ifade etmiştir. Pişme dönemini ise, hatalarından ders çıkarma, üretme evresi hayatın yaşadıklarının olgunlaşma yolunda atılan adımların yaşandığı dönemdir. Yanma dönemi ise; bu dünyaya gözünüzü açtığınız andan, gözünüzü kapadığınız döneme kadar devam eder. Çünkü yanmak kolay değildir. İlahi aşkla adanmışlık, tecrübe, olgunlaşma, bilgi birikim donanım olgunluğuna erişip, edep içinde sabredip, tevazu içinde eser göstermeyi öğrendiğin dönemdir.

 

 Günümüzde ise, bu güzelim vecihi o kadar basitleştirdik ki. Eğitimimiz, ahlakımız, kültürümüzü olgunlaşmadan yandım dedik. Üç kitap okuyup üç tane olayın başımızdan geçmesiyle pişilmiyor. Dergâha girmek bıkmadan usanmadan öğrenmek için ustana hizmet etmek insani erdemle donanman gerekiyor. Şu da bir gerçek ki her dergâha giren derviş değildir, dergâha girip insani ahlak ve erdeme sahip çıkmak lazım. Yıllarca, tecrübe birikim adanmışlık hissiyatıyla donandığında pişip derviş oluyorsun. Okuyorsan, görüyorsan, hissediyorsan, anlıyorsan, üretiyorsan ben piştim diyorsun, gerçek bir eren de ben piştim diyecek kadar kendini bilmez değildir. Anlayacağınız pişmenin serüvenine o kadar kolay ulaşılmıyor.

 

İnsanoğlunun serüveni hayatı boyunca devam ediyor. Hayatın boyunca hem öğrenen hem de öğretensin. Hayatınızın büyük bir zaman diliminde ise hep öğrenensin, bazen kendime kızıyorum… ne kadar cahilim diye, bazen düşünüyorum bu cehaletimin sonu yok mu diye, zamanla öğreniyorum ki her geçen zaman dilimi o kadar çok şey öğretiyor ve her defasında öğrendiklerim şaşkınlık yaratıyor, ve buda varmış dedirtiyor. Anlıyorum ki zamanla yaşadıklarımız, gördüklerimiz, okuduklarımız, ailemiz, öğretmenlerimiz, sosyal çevremiz olgunlaşma süremizi hızlandırsa da bir yönümüzde eksiklikler oluyor bu da pişerken de her daim ham olduğumuzu gösteriyor.

 

 Diyorum ya her an yeni şeyler öğreniyoruz. Düne kadar kuşaklar arası farklılık olarak bildiğim bir kavramı bu gün ise “X,Y,Z” kuşakları olarak öğrendim.  Bu kavramı Mevla’nın sözleriyle bağdaştırdım. Hamdım, piştim, yandı mı bugünün kavramlarıyla anlatabilecek tabir kuşaklar arası farklılık, çünkü her bir kavram bir dönemi ifade ediyor. Nasıl mı?

 

Hamdım: Z kuşağı (2000 ve sonrası)=Teknoloji kuşağı

 

Piştim: Y kuşağı (1980 -1999)= Ben özgürüm kuşağı

 

Yandım: X kuşağı (1960-1979)=sorumluluk duygusu yüksek, aidiyet duygusu barındıran kuşak. X kuşağından önce doğan kuşağa ise sessiz kuşak deniyor. Bunu da bu kuşağın içinde değerlendirebiliriz.

 

 

Hamdım dönemini yansıtan, “Z” kuşağı doğdukları andan itibaren avuçlarının içi gibi teknolojik donanımı bilen nesil, Ailenin ve öğretmenlerinin bile bu teknolojiye ayak uyduramadıkları nesil. Öğrenme süreçleri hızlı, olgunlaşma ve tecrübe sahibi olmalarında kat etmeleri gereken çok yol var. Fakat bu kuşak yandım, sürecini elektronik ortamla diğer kuşaklardan daha çabuk yakalayacak gibi duruyor. Ahlaki erdemliliği nasıl kazandıracağımızı bilemediğimiz nesil. Çocukların sokak oyunları yerine tabletleri tercih ettiği dönem. Tabletsiz çıkmam anne dönemidir.

 

Piştim dönemini yansıtan, “Y” kuşağı yani ben özgürüm kuşağıdır. Bu kuşak öğrenmeyi tecrübelendirmeye tercih eden nesil. Y kuşağı çok çalışmak yerine az çalışıp çok şey bilmeyi tercih eden nesil. Çalışmak yerine gezerek görerek tecrübe etmeyi, gözlemlemeyi ve uygulamayı tercih ediyor. Bu nesle globalist kuşak demenin yanlış olmayacağını düşünüyorum. Kendi kültürüm yerine ben farklı kültürlerle de varım diyen nesildir. Tetristci, wolkmanci kuşağımızdır.

 

Yandım dönemini yansıtan, “X” kuşağıdır. Bu kuşak olayları ve olguları zaman içinde anlamlandırmış kuşaktır. Aidiyet duygusu ve genel kültür donanımlığı genel anlamıyla yüksek kuşaktır. Bu kuşak aynı zamanda susup sabretmeyi, okuyarak ve yazarak dile getirmeyi tercih ediyor. Bu kuşak çalışmayı, üretmeyi, yokluğu, varlığı bilen bir kuşak diyebiliriz. Savaş ve darbeler görmenin dışında, Avrupa ülkelerine en çok göçün verildiği vatan hasretinin çekildiği bununla aidiyet duygusunun geliştiği dönemdir. İşte bu yüzden bu kuşağa yandım dedim. Darbeler gören, savaş gören, ekmek parasını kazanması için babasını gönderen veya ailecek göç eden, bir kısmı ise, üniversitede okuttukları çocuklarının üniversite koridorlarında sağ sol çatışmasında vurulmadan gelmesini isteyen ailelerin oluşturduğu kuşaktır. Kitap bulamadığı dönemde ekmeğine sarılmış gazete parçasını okuma mücadelesini veren, düşünen ve düşündüren insanlar kuşağıdır. O kadar çok olay ve olgu yaşayıp gördükleri için bugünümüze de şükürler olsun deyip beklemeyi bilen kuşaktır.

 Şimdi sorguladığım ama cevap bulamadığım kısım ise zamanla mı değişiyoruz. Olaylar ve olgularla mı değişiyoruz. Öğrenmelerimizin ve yaşantılarımızın dününü, bugününü etkileyen etmen, globalleşen kültüre istesek de istemesek kaynak oluşturmamızdan mı? Geçiyor. Bildiğim tek bir gerçek var o da kuşaklar arasında farklılığı azaltmanın tek yolu Mevlana gibi yolu sevgi ve saygıyla bitirmek olduğudur.