Burak Pirim

17.09.2018

Öğretmenliğimin ilk günü…

Ne umutlar, planlar, tanışma oyunları oynatma hayalleri…

Takım elbisemi giyip tüm özenimle çıkıyorum evden. Yaklaşık yarım saatlik tıngır mıngır bir yolculuktan sonra ulaşıyoruz köye. Doğası çok güzelmiş diyorum içimden. İniyoruz okulun önünde babamla. Ben öğrencilerimin beni karşılamasını, bana doğru koşup gelmelerini hayal ederken okulun önünü bomboş buluyorum. Okul kapalı ve tek bir çocuk dahi yok civarda. Çocuğu geçtim yetişkin dahi yok. Okulu açamıyorum çünkü ne muhtar ne de okulun anahtarı var ortada. Malum köyde telefon da çekmediğinden ulaşamıyorum kimseye. Büyük bir hüsran tabi ki ardından çaresizlik duygusu. Köyün içinde çocukları görüyoruz sonra. Meğer onlar da öğretmenlerinin gelmesini bekliyorlarmış. Tekrar okula dönüyoruz ve içeri girmeye çalışıyoruz. Kapıdan değil maalesef camdan! Okulun kapısı kilitli olduğu için içeriden de açamıyoruz tabi. Neyse gidelim de yarın anahtarı bulup gelelim diyerek dönüyoruz köyden. Ben, babam, takım elbisem ve tüm hayal kırıklıklarım...

Böyle başlamıştı benim hikayem. İlkokuldan beri hayalini kurduğum mesleğe sahip olmuştum ve duyduğum ilk hislerim bunlardı. Başlıkta her ne kadar öğretmen olmak yazsa da birleştirilmiş sınıflı bir köy okuluna atanmışsanız eğer sadece öğretmen değilsiniz demektir. Okulun öğretmeni, müdürü, yeri geldiğinde hizmetlisi…

Böyle bir okula yeni atanmış her öğretmenin ortak iki duygusu olur bence; çaresizlik ve umut.

Başlangıçta çaresiz hisseder ne yapacağınızı bilemezsiniz. Ama eğer kendinizi bu işe ait hisseden bir öğretmenseniz çaresizlik hissinin peşinden mutlaka umut geliyor. Her şeyin her şeye rağmen daha güzel olacağına inanmak ve bunu istemek. İşte benim dönüm noktam; çocuklarım için her şeyin daha güzel olmasını istedim ben ilk olarak. Uyku tutmayan gecelerim oldu belki haftalarca. Ne yapabilirim, içerisinde tuvaleti, suyu dahi olmayan bir okulu nasıl güzelleştirebilirim diye düşünerek yatamadığım gecelerim. Aklıma gelen her yere ve kişiye ulaşmaya çalıştım. E-mailler, sosyal medya üzerinden mesajlar aracılığıyla onlarca firma ve özel kişiye ulaşmaya çalıştım.

Bir gün Linkedln üzerinden yine mesaj attığım ve henüz yanıt alamadığım bir isme biraz da sitem ederek ikinci bir mesaj attım. Sonucunda onlarca isim arasından yalnızca o isimden cevap almayı başardım. O tek bir ismin nelere kadir olacağını bilemiyordum tabi ve yanıtı aldığım o gün itibariyle olmak istediğim öğretmen olabileceğime olan inancım ve duygum güç inanılmaz artmıştı. Çünkü bana “Gücüm, gücünüz olsun hocam.” demişti sevgili Ece Karaboncuk. O gün itibariyle her şeyin daha güzel olma süreci çok hızlı bir şekilde başladı ve devam ediyor.

Çok kısa bir sürede Doğu Anadolu’da bir köy okulunun sesi Milli Eğitim Bakanından, çok sayıda gönüllüye kadar ulaştı. Yaklaşık bir ay içinde sınıflarım yenilendi. Tertemiz sıralara ve pırıl pırıl bir beyaz tahtaya sahip olduk. En önemlisi okulumun içerisine yedi lavabolu, dört göz tuvalet yapıldı. Bu detayların bir köy okulu için ne anlama geldiğini anlatamam. Tuvalet ihtiyacını gidermek için buz gibi havada dışarı çıkmak zorunda kalmayacaktı miniklerim. En güzeli ellerini yıkayabilecekleri aynalı lavaboları vardı artık. En temel amacım onları köyün dışındaki hayata hazırlama yolunda önemli bir adımdı bu. Sonrasında birçok şey peşi sıra geldi. Sıra örtülerinden perdeye, projeksiyon cihazından okuma kitaplarına kadar nerdeyse tüm ihtiyaçlarımız birkaç ay içerisinde tamamlandı. Bu süreçte birçok gönül dostuna ulaşmaya devam ettim. Günümüzde zararları tartışılmaya devam eden sosyal medya benim gücüm olmuştu ve içinde bulunduğum süreçte bundan daha iyi bir amaç için kullanılamazdı.

       

                                        

                                

Bu sürecin kazanımları bir öğretmen olarak benim için de çok kıymetliydi. Problem çözme becerisi, yüz yüze, göz göze olmadan da iletişim kurabilme ve bunu sürdürebilme yaşadığımız çağda her bireyin sahip olması gereken becerilerden birkaçı. Üstesinden geldiğimiz tüm bu işler yüzünü daha önce hiç görmediğim insanlar sayesinde oldu.

Bu yola yeni çıkmış veya çıkacak olan öğretmen arkadaşlarıma, yoldaşlarıma naçizane tavsiyem; ilk iş her şeyin daha iyi olacağına inanmak, bunu istemek ve bunun için bir şekilde harekete geçmektir. Birleştirilmiş sınıflı bir okulda, öğretmen okulun her şeyi olduğu için okula karşı büyük bir bağlılık duyuyor. Kendini okula ait hisseden öğretmenin ise yapabileceklerinin sınırı yok. Çocuklar her şeyin en iyisini hak ediyor ve içinde bulundukları şartlar onların kaderi olmamalı. Bu benim yaptığım her işte düsturum oldu. Başta yaşadığım tüm hayal kırıklıklarına rağmen bugün iyi ki bir köy okuluna atanmışım diyebiliyorum. İyi ki bir okulu çocukların severek geldiği, bulunmaktan zevk aldıkları ve bunun doğal sonucu olarak öğrenmekten zevk aldıkları bir yer haline getirebilme fırsatım oldu diyebiliyorum.

Bu süreçte gücünü gücümüz sayan, gönül desteğini esirgemeyen, umut ettiklerimin gerçeğe dönüşmesini sağlayan sayısız isme minnettarım. Köy okullarının çaresizliğine çare olan dostların her geçen gün artması dileğiyle.

Burak PİRİM

Müdür Yetkili Sınıf Öğretmeni

E mail: burakpirim1@gmail.com     

Twitter: @PirimBurak ‏