İlhan Sevin

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç’ın dün yaptığı açıklama ile üniversiteye giriş sisteminin detayları birçok belirsizlikle birlikte açıklanmış oldu. Ve sistemle ilgili tartışmalar son hızıyla devam ediyor.

1974 yılına kadar her üniversite öğrencisini kendisi seçiyordu. Bu tarihten sonra merkezi yerleştirme sistemine geçildi. Ve merkezi yerleştirme sisteminin en son şekli olan YGS-LYS sistemi bazı eksilerine rağmen bugüne kadar uygulanan en iyi sistemdi. 2010 yılından itibaren uygulanan YGS-LYS sisteminin adaylar açısından en büyük dezavantajı ise YGS’nin eğitim-öğretim sürecinin tam ortasında yapılmış olmasıydı. Mart ayının ikinci haftasında yapılan YGS, adayları,öğretmenleri ve müfredatı yetiştirme bakımdan zorda bıraktığı gibi sınavı kötü geçen adayların demoralize olmasına yol açıyordu. Ve böylece dört ay sonra haziran ayında yapılan LYS oturumları için bazı adayların motive olup ders çalışmaları zor oluyordu. Bir de ortaöğretim başarı puanın ağırlıklandırılmasının kaldırılması şişirme notlara neden oluyordu. Bunun dışında YGS-LYS sisteminde sorun yaratacak bir durum söz konusu değildi. Hatta açık uçlu sorularla birlikte sistem daha da iyileştirilmişti.

Yapılması gereken eskiden olduğu gibi her okulun sınav başarısının, Orta Öğretim Başarı Puanına (OBP)’yi etki etmesi. Eski sistemde soru sayılarında ve sürelerinde çok radikal olmamakla birlikte bir sadeleştirilemeye gidilmesi ve haziran ayında cumartesi- pazar iki oturumlu bir sisteme geçilmesi yeterli olacaktı.

Ancak bunun yerine bir günde iki oturumun olması ve soru sayısın ciddi anlamda azaltılması hem teknik anlamda hem de pedagojik, ölçme-değerlendirme anlamında ciddi sıkıntılar doğuracaktır.

Ve yine ilk oturumda bazı testlere yer verilmemiş olması (fen ve sosyal) ki bu testler okul müfredatında var. Bu durumda öğrencilerin, özellikle bu derslere karşı ilgileri azalacaktır. O zaman bu dersleri öğrenciler neden görüyorlar?

Özellikle ikinci oturum testlerindeki soru sayılarının azlığı TEOG’da olduğu gibi puan aralıklarında yığılmalara yol açmasının yerleştirme sürecinin sancılı olmasına neden olacak. Böylece üniversitelerin yüksek puanlı ve çok tercih edilen programlarına akademik açıdan yetersiz öğrenciler yerleşecek. Bu durum, sınavın ölçücülüğü önemli oranda olumsuz etkileyecektir. Çok konu, az soru ve yine birçok konudan soru sorulamayacak olması ile adayların bilgileri nasıl ölçülecek? Yine azaltılmış soru sayısı ile birlikte geniş müfredata adaylar boşuna mı hazırlanmış olacak?

Temel Yetenek Sınavı`nda (TYT) 180 puanı aşanların, lisans tercih edecek olması, bu adayların fen testlerini yapmadan, mühendis, mimar, hukukçu olmalarının önünü açmaz mı? (Burada özellikle ikinci oturum testleri için belli net sayısı yapma şartı getirilmeli.)

Birinci oturumda 180 baraj puanını geçemeyen adayların, ikinci oturuma girmeleri nasıl izah edilebilir?

Sadece Temel Yeterlilik ( TYT) yani birinci oturum testleri olan Matematik ve Türkçe’yi yaparak, örneğin sayısal alanda olan elektrik, bilgisayar programcılığı, anestezi gibi bölümlerin tercih edilecek olması ne kadar sağlıklı?

Uzun lafın kısası, eğer açıklanan sistemde iyileştirme ve yeniden bir düzenleme yapılmazsa TEOG ve sonucunda ortaya çıkan bir tabloyla karşı karşıya kalacağız. Bu sistem uzun ömürlü de olmaz.