Tolga Yazıcı
Yıl içerisinde salgın koşullarında sürdürülen
eğitim-öğretim süreci öğretmen, öğrenci ve velilerde psikolojik ve fiziksel
yorgunlukları beraberinde getirdi. Bu süreçte çocukların kısıtlamalara tabi
olması ve okuldan uzak kalmaları hareketsiz geçecek sancılı bir sürecin
habercisiydi. Nitekim öyle de oldu; çocuklar fiziksel birliktelikler ve
oyunlardan mahrum kaldı. Çocukların bilişsel yeterliliklerinin yetişkinlerinki
gibi gelişmiş olmadığı düşünüldüğünde, çocukların duygu ve düşüncelerini
yansıtabilecekleri iletişim dilinin oyunlar olduğu söylenebilir ancak
akranlardan uzak dört duvar arasında geçen günler çocukların sosyal ve duygusal
öğrenme yetilerinin gelişmesine engel oldu.
Okul, oyun çağındaki bir çocuğun hayatında büyük bir yer
kaplar. Arkadaşları, öğretmenleri, ilgili alanları, sevdikleri her şey o çatı
altında. Çocuklar salgın sürecinde yetişkinlerin akademik kaygılarından
bağımsız haftanın belirli günleri yüz yüze eğitim için okula geldiklerinde teneffüslerde
adeta bir arada olmak için okuldayız mesajını veriyorlardı. Bunu sözlü olarak
da dile getirdiklerine şahit olduğumu söyleyebilirim. İptal olan yüz yüze
eğitim haberleri sonrası ise canlı derse geldiklerinde mutsuzlukları
yüzlerinden okunuyordu. Peki yılın büyük bir bölümünün uzaktan eğitim ile devam
ettiği, dönem dönem de yüz yüze eğitime geçildiği düşünüldüğünde çocuklar bu hoşnutsuzluğun
üstesinden gelmeyi başarabildiler mi? Cevabını birlikte arayalım…
Öncelikle çocukların evde geçirdiği sürenin rutinin dışında
olması, fiziksel buluşmaların ve oyunların geçici süreliğine askıya alınması
onların rahatlamaları için yeni arayışlara girmelerine neden oldu. Bu rahatlama
yöntemlerinden en pratik olanı ise ekranlardı. Çocukların ekran kullanım
sürelerinde ciddi artışlar meydana geldi. Peki neydi çocukları bu kadar ekranda
tutan faktörler?
Bakınız Kutner ve Olson (2008) araştırmasında çocuklarla
bir görüşme gerçekleştirmiş ve bu görüşmede bilgisayar oyunlarını neden tercih
ettikleri sorusu yöneltilmiş. On altı farklı madde var ancak dikkatimi çeken
bazı maddeleri sizinle paylaşmak istiyorum:
Daha az yalnız hissetmek için
Arkadaşlarım oynamayı sevdikleri için
Yeni arkadaşlıklar edinmek için
Başkalarına nasıl oynandığını öğretmek için
Maddelerden dörtte biri arkadaşlık ve sosyal ilişkiler
üzerine. Dörtte bir oran göz ardı edilmemesi gereken bir oran. Bu sonuçlara göz
attığımızda ilgili maddeleri günümüz koşulları ve deneyimlediklerim çerçevesinde
değerlendirdiğimde berrak bir su gibi netleşiyor her şey.
Çocuklar okullarda kuracağı sosyal ilişkiler ve oyunları
dijital ortam üzerinden ilerletiyor. Hatta bir sınıf öğretmeni olarak zihnimde
yer edinmiş örnekler var.
Bir gün öğrenci grubumun bir kısmı canlı derse geç
geldiklerinde erken gelen grupla aramda bir sohbet geçti. Öğrencilerim diğer
grupla bir oyunda birlikte olduklarını ve birazdan yayına geleceklerini
söylediler. Tüm sınıf bir arada dijital ortamda bir oyun üzerinden etkileşimlerini
arttırıyor ve oyunun sohbet sekmesinden de iletişimlerini sürdürüyorlarmış.
Biz eğitimciler küçük yaş grubu öğrencilerin okula
dönmesini sosyal duygusal öğrenmeler açısından çok istedik ve bu becerilerin
dönemsel olarak kritik öneme sahip olduğunu vurguladık. Bu konuda fikrim hali
hazırda değişmedi. Örnek olay ve araştırma sonucu üzerinden gidecek olursak bu
olağanüstü dönemde çocukları daha iyi anladığımı söyleyebilirim. Çocukların
rahatlatmaları ve ihtiyaçlarını giderebilmeleri için dijital oyunlar üzerinden ekran
kullanım sürelerinin arttığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumun salgın sonrası
değişebileceğini düşünüyorum, çocuklar okullarına döndüklerinde aralarında
köprü vazifesi gören ekranlar kalkacak ve eskisi gibi yüz yüze oyunlar
oynanacak.