Elgiz Henden

Metaforlar “bir şeyi başka bir şeye benzeterek ya da onunla kıyaslayarak” anlatmaya yarayan, zenginleştirilmiş vurgulama biçimleridir. Çok farkında olmasak da metaforları günlük hayatımızda çok fazla kullanırız; masallar, fıkralar, atasözleri, şarkılar metaforlarla doludur. Hangimiz yurtdışı gezisinden sonra, birilerine gördüklerimizi yediklerimizi anlatırken “aynı bizim boğaz köprüsü”, “aynı bizim mantıya benziyor, sadece yoğurtsuzu” gibi tanımlar kullanmadık ki? Bunlar bile metaforik anlatım.

Metafor, düşünme yetilerini ve yaratıcılığı beslediği için, anlaşılması zor soyut kavramların somut hale getirilmesine yaradığı için ve bilgilerin akılda tutulmasını kolaylaştırdığı için eğitimde  ve koçlukta sıkça başvurulan, güçlü bir araçtır.

Aynı metafor, farklı kişilerde aynı çağrışımı yapabileceği gibi, çok farklı çağrışımlar da yapabilir. Farklı algılamanın en güzel örneği seslerin görüldüğü, renklerin duyulduğu bir durum olan “sinestezi” durumu. Çünkü sinestezik bir kişi, örneğin bir ezgi duyduğunda hemen gözünde bir renk canlanıveriyor ya da sayıları belli kokularla özdeşleştiriyorlar. Yani bir şeyi birden fazla algı sistemiyle ve çoğu kişiden çok farklı şekilde algılayabiliyorlar. Fizyonomik algı, yani örneğin koyu renkli objelerin kasvetli, parlak objelerin ise neşeli olarak algılanması da yine farklı insanlarda farklı çağrışım örneği olarak verilebilir.

Zihnimizde çağrışımlar görsellik, ses, koku, tat, dokunuş örüntüleri ve bağlamı belleğe birlikte kodlanıyor. Nöronlar çevreden gelen uyaranlara tepki verirken bellekteki var olan bu çağrışımlara göre uyaranın anlamlı olup olmadığına karar vererek tepkide bulunuyorlar. Bu uyaranlarla birlikte düşünme ve öğrenme tetiklenirse, üretilen her bir soru, her bir metaforik anlatım ve açıklama beynimizi fiziksel olarak değiştiriyor. Çünkü, her bir metaforik düşünce sinaptik bağlantıları artırıyor ve nöronlar arasındaki bağlantıyı güçlendiriyor.

Yani metaforlar bir yandan da kişisel biliş haritalarımızı yapılandırmada ve değiştirmede kullanabileceğimiz çok güçlü zihinsel araçlar.  

Aslında tam da bu sebeple öğretmenlerimiz, bu güçlü araçları öğrencilerine yeni bilgiler öğretmede sıklıkla kullanıyorlar.  Öğrencilerine tarihi öğretirken güncel bir olaydan, kimya formülü yaptırırken yemek benzetmelerinden faydalanabiliyorlar. Ya da örneğin farklı cinste şeylerin toplamasının yapılamayacağını anlatmak için elmalarla armutlar toplanmaz diye anlatıyorlar.  Öğretmenlik yaptığım dönemde bir tarih öğretmeni arkadaşım Osmanlının Kuruluş, Yükselme, Duraklama, Gerileme, dönemlerini Ajda Pekkan üzerinden anlatırdı. Bakın hala unutmamışım…

Bu tip metaforlar, daha kolay algılamayı, yeni bilgilerin öğrencilerin zihinlerinde daha kalıcı olmasını sağlıyor. Ancak elbette, yanlış algıya sebep olmayacak metaforlar seçmekte ve seçilen metaforun öğrencinin yaş ve algısına uygun olmasında fayda var. Yoksa “etekleri zil çalmak” deyimini gerçekten eteklerinde çınlayan ziller olarak anlaması işten bile değil!

Öğretmenlerin bir araç olarak kullandıkları metaforlarla ilgili kendi karneleri acaba nasıl? Yani diyorum ki şöyle bir aynaya baksalar! Acaba öğretmenlerin kendi meslekleri hakkındaki metaforik algısı ne? 2014-2015 yılında Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde yürütülen araştırmaya göre öğretmen adayları kendi mesleklerini bisiklet, kar tanesi, galaksi, kapan, basketbol koçluğu, cesaret, gökkuşağı, özgürlük gibi farklı temalarda çok çeşitli metaforlarla ilişkilendirmişler(1). Özellikle cesaret, özgürlük, gökkuşağı metaforları benim çok hoşuma gitti. Ama öğretmen adaylarına değil de sokaktaki vatandaşa sorsak hepimizin bildiği “mum” metaforu gibi metaforlar kullanırlardı sanırım. Hani şu  “öğretmen mum gibidir, erir ama çevresini aydınlatır” sözünden hareketle.  Benimle hemfikir kalır mısınız bilmiyorum ama bana göre bir öğretmen kendini mum gibi bir metaforla ifade etmemeli. Evet, öğretmenlerin genç zihinleri aydınlattığı doğru ama aydınlatırken eriyip gitmese, her aydınlatışta ışığı daha da kuvvetlense daha iyi olmaz mı?

Yine 2014-2015 eğitim öğretim yılında Kocaeli ilindeki bir ortaokuldan 8. Sınıftaki 48 öğrenci ve onların 8 branş öğretmeni ile öğretme ve öğrenme kavramlarına ilişkin metaforik algılarını tespit için yürütülen araştırma(2), öğretmen olmayı ve öğretmeyi ‘çaba ve gayret, gelişme ve yönlendirme anlamındaki kelimelerle ilişkilendirmiş.

Peki, öğretmenler mesleki gelişim konusunda ne düşünüyorlar? Kimse şu cümlelere itiraz etmez herhalde: Kişisel gelişim hiç bitmez, çünkü her zaman daha yenisi daha iyisi olacaktır. İyi öğretmenler kendileri de öğrenmeyi hiç bırakmayan kimselerdir. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 2016 yılında 526 öğretmenle yürütülen bir araştırmada(3)öğretmenler de, gelişmenin öğretmenliğin olmazsa olmazı olduğunu düşünüyorlar. En fazla kullanılan metafor ise bir “ekmek” çünkü gelişimi de ekmek gibi bir hayati ihtiyaç olarak görüyorlar! Profesyonel gelişimi, gelişen büyüyen objelerle ya da hayati ihtiyaçlarla özdeşleştiren öğretmenler “ama” demeyi de ihmal etmemiş ve gelişimleri için ihtiyaç duyulan maddi kaynakların sağlanması gerektiğini belirtmişler. Ayrıca profesyonel gelişimin seminerlerle sınırlı tutulmaması gerektiğini, araştırma yapabilmeleri ya da yenilikleri hayata geçirebilmeleri için insiyatif verilmesi gerektiğini dile getirmişler. Tüm bunlara katılmakla birlikte, koçluk yaklaşımında “ama”lara yer olmadığını da hatırlatmak isterim. Her zaman her şeye rağmen yapılabilecek bir şeyler vardır. Hele ki bu dijital çağda bütçesiz ya da düşük bütçeli birçok eğitim ve kaynak elimizin altındayken. Onun için en iyisi, sanırım öğretmeni bir süngere benzetmek, tüm bilgileri emen ve ihtiyacı olana aktarabilen…

Bu iki soruya siz nasıl cevap verirdiniz? Yani öğretmen ve öğretmek kelimelerinin sizdeki metaforik algısı ne? Bir kağıt kalem alıp bir liste yapın. Sonra kendi algınızı bir değerlendirin. Olumlu, yapıcı metaforlar mı kullanmışsınız, yoksa yukarıda “mum” örneğinde olduğu gibi olumsuz yönleri de var mı? Mesleğini iyi yapmak isteyen bir öğretmenin kendi mesleği hakkındaki algısının olumlu olması gerektiği muhakkak. Çünkü insan sevmediği, olumsuz olarak algıladığı, kendisini tükettiğine inandığı bir işi şevkle yapamaz. Ama iyi haber şu, bir konudaki metaforik algınızı dönüştürerek, o konuya bakışınızı tamamen değiştirebilirsiniz. 2011 yılında yürütülen global bir araştırmada(4)2 farklı gruba 2 farklı makale verilmiş. Birinci makalede belli bir suç için “virüs” metaforu, ikinci makalede aynı suç için “canavar” metaforu kullanılmış. Makaleyi canavar metaforuyla okuyanlar bu suç karşılığında katı bir ceza uygulanması gerektiğini savunurken, makaleyi virüs metaforuyla okuyanlar basit bir cezayı yeterli görmüşler. Çünkü aynı virüs gibi bu suçun da kişinin iradesi dışında ona bulaştığı algısına kapılmışlar. Siz de bir cerrah titizliğiyle mesleğinizi nasıl algıladığınızı, öğrencilerinizin sizi nasıl algıladığını masaya yatırın. Cerrah metaforumu beğendiniz umarımJNegatif algıları değiştirerek, öğrenmeyi ve öğretmeyi daha keyifli hale getirebilirsiniz.

Buna çok güzel bir örnek vermek istiyorum. Gittiğim bir konferansta özellikle insan kaynaklarına getirdiği pozitif yönetim anlayışıyla tanınan yazar ve danışman İdil Akidil Türkmenoğlu, kızının okul algısını basit bir şekilde değiştirdiğinden bahsetti. Henüz anaokuluna başladığında öfleye pöfleye gittiği ve mecburiyet olarak gördüğü okulu, here sabah  “iyi eğlenceler” diye uğurlayarak ve her akşam “o gün yaşadığı en eğlenceli şeyi” sorarak, okulu eğlence ile özdeşleştirmesini sağladığını, şimdi en basit şeyleri bile heyecanla anlattığını, okula keyifle gittiğini aktardı.

Biraz da öğretmenlerin müdürü nasıl gördüklerine de değinelim mi? Aklınıza hemen kötü şeyler gelmesin! Erzincan ilinde görev yapmakta olan 106 öğretmen ile yapılan araştırmada(5)öğretmenler okul müdürü kavramına ilişkin olarak en fazla yönetim teması kapsamında metafor üretmişler. E bu zaten çok beklenmedik bir sonuç değil. Öğretmenlerin ürettiği metaforlardan en önde gelenleri ise, komutan, asker, bilgisayar, kalem gibi metaforlar olmuş. Belki de müdürler de kendi imajları üzerinde biraz çalışmalılar.

                                                                                                                                                                                     

SONUÇ OLARAK ÖĞRETMEN OLARAK HEM KENDİ ALGIMIZI DEĞİŞTİREREK HEM DE ÖĞRENCİMİZİN NEGATİF ALGILARINI DÖNÜŞTÜREREK ÖĞRENMEYİ VE ÖĞRETMEYİ KEYİFLİ HALE GETİREBİLİRİZ.

 

Elgiz Henden 

İz Koçluk Eğitim ve Öğrenci Koçu

www.izkocluk.com

Twitter: @elgizhenden