Hocam ben size ne kadar değerli ve önemli olduğunuzu
anlatamadım, söyleyemedim…
16 yaşında Fatih’te orta halli bir ailenin çocuğu olarak yaşıyordum
ve insanları anlamayı çok merak ediyordum, her insan benim için ayrı bir
hikayeydi. O zamanlar televizyonda gördüğüm isimler beni çok büyülüyordu ve ben
de bunun etkisiyle elime ne gelirse okuyordum. Bir gün kitapçıda kitaplara
bakarken bir kitapla karşılaştım ve merak edip kapağına baktım ilgimi daha da
fazla çekti ve kitabı alıp çıktım. İşte tam da o zaman başladı bizim
tanışmamız. Kitabın kapağında “Gerçek
Özgürlük” yazıyordu. Kitabı okumaya başladım ve ilk dediğim şey “Acaba bu yazar
bizi bu kadar iyi nasıl tanıyor?” oldu ve kitapta adeta aklıma kazınan şu üç
cümle oldu: Kültür robotu olmak, hayat farkındalığını bulmak ve kendi niyetini
anlamak. Bir süre sonra kitabı elime tekrar aldığımda arkasında “Yunus Emre
oku.” yazmışım ve bu notu da kitabı ilk okuduğum zamanlarda yazdığımı
hatırladım. Daha sonra süreç ilerledikçe kitaptan öğrendiklerimi aileme
anlatmaya ve öğretmeye çalıştım ve verilen tepkilerden çok memnun olmuştum. Ailem
öğrettiklerim karşısında çok şaşırdı ve beni ilgiyle dinlediler. Bu
deneyimlediğim durumdan sonra ve tabi yaşımın da getirdiği tecrübesizlikten
dolayı ilk düşündüğüm şey; ‘ben bu kitapta anlatılanları, bilgileri okuyarak
öğrenebiliyorum ve hayatıma yansıtabiliyorum ama sanırım diğer insanlar bu
kitabı okumuyorlar’ oldu ve o zaman karar verdim; ben bu kitapları okuyup
insanlara öğrendiklerimi anlatabilirim. Gerçek Özgürlük kitabı ile
karşılaştıktan ve devamında yaşadığım, ulaştığım deneyimler sonrasında kendimi
kimsenin bilmediği gizli bir hazineyi aralayan biri gibi hissettim ve Doğan
Hocamın diğer kitaplarını da okumaya başladım. Hayatımın her köşesinde olacak
“Savaşçı” kitabı hayatıma ilk defa toplu bir ilkeler bütünü getirdi ve düzenli
olarak her yıl okuduğum ayrıca üç arkadaşıma hediye ettiğim tek kitap. Doğan
Cüceloğlu artık kutup yıldızım olmuştu. Geçmişte yaptığı tüm programları
izlemeye başlamıştım ve 17 yaşında bir
genç Psikolojiye Giriş kitabı okuyabilir mi demeden Psikolojiye Giriş kitabını
okumaya başlamıştım. Psikoloji ile ilgili daha fazla şey öğrendikçe beni daha
da fazla içine çekti ve benim için adeta bir tutkuya dönüştü ve tam 17 yaşında
ileride hangi alanda çalışmam gerektiğinin kararını verdim. 11. sınıfta herkes eşit ağırlık seçtin iyi mi
oldu, acaba sayısal bir alan mı seçseydin derken ben hiç tereddüt etmeden
tutkum olan bölüm için çalışmalara başladım. Psikoloji günlerine gitmeye
başladım ve Taksimdeki Psikoterapi Enstitünün toplantılarına gizlice katılmaya
başladım. (Gizlice deme nedenimse, toplantılara sadece Psikoloji okuyanlar
girebilir şeklinde kurallar vardı ve bende bu yüzden gizlice katılabiliyordum.)
Ben sırtımı Doğan Hocama dayamış bir şekilde insanları anlamaya karar vermiş
olarak ilerliyordum. Doğan hocamın tüm kitaplarını okumuş ve neredeyse tüm
konuşmalarını dinlemiştim ayrıca yetiştirdiği insanlar dahil hepsi ile
tanışmaya, konuşmaya çalışıyordum. 17 yaşında MomTalks adlı bir etkinliğe dinleyici
olarak katılmıştım ve Doğan Cüceloğlu’nun kapıdan girmesiyle inanılmaz bir
heyecan dalgası içimi kaplamıştı. Etkinlik sonunda hocamın iki tane imzalı
kitabı ve bir fotoğraf ile yüzümde
kocaman bir gülümseme ile ayrılmıştım.
Geçen gün evde çalışırken haberi duydum. Doğan Cüceloğlu'nun ölü bulunması'
benim için bir cümle olarak anlam bulmamıştı. İlk başta büyük bir anlamsızlık
ile ekranıma baktım. Sonrasında aldığım haberlerin doğru olduğunu görünce
ağlamaya başladım. Ondan sonraki 3 saat ne yaptığımı bilmiyordum. Çocukluğumun
kahramanı, bugünkü benliğimin yapı taşı Doğan hocam gitmişti. Halbuki sizinle
tanışmak için hocalarımdan söz bile almıştım. Tek bir şey isterdim hocam!
Yanınıza gelip ne kadar değerli olduğunu anlatmak isterdim. O gülüşünüz ile
bana bakmanızı ve küçük bir gülümseme ile sağol demenizi isterdim. Diyemedim
hocam…. Olmadı…