Ozan Demiralp

Son yıllarda öğretmenlik mesleğine dair yapılan hemen hemen her ankette öğretmenliğin prestij ve toplumsal itibar kaybettiği, öğretmenlerin çoğunun borcunun olduğu, bir çoğunun tükenmişlik sendromuna yakalandığı ve bu sendromun öğretmenlerde yorgunluk, hayal kırıklığı, motivasyon ve enerji kaybı, isteksizlik, işe bağlı olarak stres ve sinirlilik hali, işinden soğuma ya da işi bırakma` şeklinde kendini gösterdiği sonucu ortaya çıkmakta. Bununla birlikte kalabalık sınıflar, eğitim çalışanlarına uygulanan şiddet, kariyer basamaklarındaki moral bozucu tıkanıklık da eğitime dair en başta sayılabilecek sorunlar arasında. Google’a içinde bulunduğumuz ay olan “Aralık” yazdığımızda arama sekmesinin altında beliren ilk cümlenin “aralık 2016 öğretmen maaşları” yazıyor olması da maalesef ki eğitimcilerin internette daha çok hangi uğraş içinde olduğuna dair önemli bir ipucu vermekte. Tüm bu saydıklarımız geriye ne motivasyon, ne idealizm ne de mesleki gelişim gibi kavramların uygulanabilirliğini bırakıyor ve “düştüğümüz hale bak!” dedirtiyor insana.

 

Düşmek demişken! Şair; “Düşenin dostu olmaz’ derler kimileri. Sanki ayakta olanın dostu çokmuş gibi.” sözü ile kendi hayatındaki sıkıntıları hepimizin kendi yaşamından da bir şeyler bulabileceği bir ironi şeklinde bizlere ulaştırmakta. Konu maaşlardan açılmışken, hayatı boyunca para sıkıntısı yaşamış aynı şair, 1930 yılında doğduğu yerden 7 yaşındayken ailesi ile Bilecik’te bitecek olan yaşadığı zorunlu göçü “Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi” dizileri ile anlatır. Çok sonraları bir şiirinin dizesinde “Her ölüm erken ölümdür.” derken eminiz ki her ölümde 23 yaşındaki annesinin ölümünün hayatına kazınmışlığını ve sonrasında başlayan “üvey” çocukluk dönemi dizelerine “Kuyuya sarkıtan kadın/Saçından kavrayıp kızkardeşimi” şeklinde yansır. Halasının yanında  İstanbul’da ve Bilecik’te devam eden öğrenim hayatı  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde devam eder. Sonrasında Maliye Bakanlığı Müfettişliği, Darphane Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı Danışma Kurulu Üyeliği, Türk Dil Kurumu üyeliği gibi görevlerde bulunan bu kişinin besin kaynağı her zaman şiir ve edebiyat olmuştur. “Kim istemez ki mutlu olmayı ? Ama mutsuzluğa da var mısın?” diyerek orta okul yıllarından getirdiği arkadaşlığını ilk evliliğine dönüştürürken “Bir gün ayrıldık ve sevilmekten eskimiş bir renk gibi hissettim kendimi.” sözü ayrılığın da habercisidir bugünlere kadar ulaşan.

 

Aynı iş yerinde çalıştığı, “Üvercinka” diye isimlendirdiği kadına aşık olur. Şair aşk adamıdır. Onu arkadaşlarından kimse tanımaz, bilmez. Şairi çok etkilemesine rağmen Üvercinka’yla ilişkisi çok kısa sürer. Şair Üvercinkaya; “Uzaktan seviyorum seni.. Kokunu alamadan, boynuna sarılamadan, yüzüne dokunamadan.. Sadece seviyorum” sözü ise seslenir o dönemde.  Yaşama dair yaşadığı sıkıntılardaki dostları olan sigarayı ve aşkı; “Bilirsin sigarayı da kalem tuttuğum gibi tutarım.Ondan tüter Sevda Sözleri…” ile bizlere ulaştırırken “Küçükken anneme mezarlıktan korkuyorum dediğimde ‘ölüden değil, diriden kork’ demişti. Zamanla anladım ki; annem yine haklıydı.”, “Oyuncağın kırıldı diye üzülme çocuk.. Büyüyünce kalbin paramparça olacak.”, “Annesinden dayak yediği halde, yine anne diye ağlayan bir çocuktur aşk.”, “Annem gözyaşları için ekmek kırıntısı gibi değerlidir derdi. Üstüne basıp geçenlerin çarpılışını görmek için bekliyorum seni” sözleri ile annesinin izlerini “o tüten sevda sözlerine” sakladığını da haykırır.  Maddi manevi sorunlarla baş etmeye çalıştığı yıllardan geriye “Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!” sözü kalırken “Sana yolculuk yapmak istiyorum. Kes yüreğine giden bir bilet; “can” kenarı olsun.” diyerek 2. evliliğini yapar.Öyle bir sihirbazdın ki beni bile kaybettin!” sözü ayrılığın yine habercisi iken aşkın hayatından hiç çıkmadığını; “Parmak uçlarıma hapsettim seni,dokunduğum heryerde seni hissediyorum,canım yanıyor.”, “Yoksuluz, gecelerimiz çok kısa. Dörtnala sevişmek lazım.”, Ben nerde bir çift göz gördümse, tuttum onu güzelce sana tamamladım, sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu.”, “Yokluğunu yazmak cenaze arabalarını süslemek gibidir.” ve “Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık ”sevda” da boğulur…” gibi sözleri ile anlıyoruz.

 

Alkol koması ile son bulan bir yaşamda aslında derin bir yalnızlık vardır ve bu yalnızlığı şair “En koyu yalnızlık bile bir tanığa ihtiyaç duyar…”, “Neden yorgunsun sorusuna cevap aramaktan, ‘Ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yoruldum.”, “Yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.”, “Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem, Yalnızlığın başkenti orası.” Sözleri ile bugünlere haykırır. Başarılı sayılabilecek bir mesleki kariyer, buhranlar ile dolu bir hayat.  Bunlardan günümüze kalan ne kariyeri ne de aile yaşamından bir şeyler. Bugün adına bir şiir ödülü verilecek derecede onu kalıcı yapan aşk ile sarıldığı kelimeler, dizeler, şiirler…Aşka kelimeler ile sarılmayan, kelimelere aşk ile sarılan bu Cemal Süreya.

 

Evet maaşlarımız az, evet sorunlarımız çok, peki aşk ile sarıldıklarımız neler? Yarınlara bizden geriye kalacak olan ne?  Bu yaşam öyküsü bana tek bir şeyi bağırıyor; “yaptığın şey her ne olursa olsun ortaya bir eser koymak istiyorsan ruhu olmalı”. Kimimiz mutlu, kimimiz mutsuz. Ailemiz, mesleğimiz bizleri besliyor. Bunların yanında kendine yetmeyenler için bir gönüllü kuruluşta görev almak iken hayata ruh katmanın adı, belki de kırlarda koşmak başka biri için. Gelin siz kendiniz için bir isim verin bu anlama ve kendinize dönerek hayata aşk ile sarılın çünkü şairin dediği gibi “hiç durmadı aşk, dursa bile dünya…”. 

 

OZAN DEMİRALP

TED Diyarbakır Koleji Okul Müdürü

@Ozan_DEMIRALP