İlhan Sevin

Hürriyet Gazetesi’nde, geçen hafta bir milyon öğretmen adayının atama beklediği, ancak yüz bininin istihdam edileceği haberinin ardından, 2023’e kadar ihtiyaç olmayan yirmi öğretmenlik alanın açıklanması gündeme bomba gibi düştü. Açıklanan rakamlar farklı olsa da aslında son on beş yıldır bu tablo bilenen bir gerçek.

Eğitim fakültelerinde okuyanlarla beraber atanamayan öğretmenlerin sayısının bir milyona yaklaşmış olması gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Özel okullaşma oranı son yıllarda artsa da öğretmen adaylarına en çok iş verecek durumdaki kurum Milli Eğitim Bakanlığı. Ancak görünen o ki, Bakanlık da bu kadar öğretmen adayının mezun olduğu ortamda çaresiz durumda…

Peki, şuan uygulanan politikalarla sorunlar çözülür mü? Tabii ki çözülmez...

Yetkili kurumların doğru bir planlama stratejisi ve öğretmen yetiştirme politikası olmadığı için kangren haline gelmiş öğretmenlik mesleği ve geleceği nereye varır bilemiyorum.

Bu konuda defalarca yazdım. Öğretmen adaylarının istihdamı kamu-özel sektör ihtiyacına uygun olarak doğru kurgulanmadıkça bu sorunlar yaşanmaya devam edecek. Bu durum sadece eğitim fakülteleri için değil iktisadi ve idari bilimler, fen-edebiyat, mühendislik, sağlık bütün fakülteler için de geçerli. 

Türkiye’de şu an bir yandan ara eleman bulmakta zorlanan özel sektör varken diğer taraftan da milyonlara dayanan nitelikli insan iş bulmakta zorluk çekiyorsa ortada bir yanlışlık var demektir. Bu sorunu devleti yönetenler çözemeyecekse peki kim çözecek? Bir planlama yapmadan rastgele her yere üniversite, fakülte açılırsa ve bir de bunun üzerine açık öğretim ile kapsamı arttırılırsa olacağı budur.

Eğer başka fakültelere (Açık öğretim ve uzaktan eğitim) öğretmenlik yolu açılırsa, atama sorunu daha da derinleşecektir. Bu konuyla ilgili olarak, yapılması gereken aslında çok zor değil. Eğitim Fakültelerinin kontenjan sayılarıyla pedagojik formasyon sertifika programları tekrar gözden geçirilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, Eğitim Fakültesi dışındaki fakültelere verilecek formasyon eğitimi, bundan sonrası için sadece özel eğitim kurumlarında çalışma ile sınırlandırılmalıdır. Diğer türlü atama sorununun çözülmesini beklemek hayalcilik olur.

Köy Enstitüleri, İlk öğretmen Okulları ve Yüksek Öğretmen Okulları’ndan sonra öğretmen yetiştirme politikası hep oldubittiye getirilmiştir. Bunun sonucunda da eğitim tüm unsurlarıyla tartışılır hale gelmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK, öğretmen yetiştirme politikasını enine boyuna tartışarak yeniden oluşturmalıdır. Öğretmen niteliği başta olmak üzere, eğitim fakültelerinin; konumu, işlevi, eğitim kalitesi ve kontenjanları tekrar gözden geçirilerek yeniden yapılandırılmalıdır. Çünkü öğretmen yetiştirme politikası son 50 yılda maalesef çok kötü yönetildi. 40 günde öğretmen yapılanlar mı dersiniz, ekmek-peynir gibi dağıtılan pedagojik formasyonlarla mühendislerin, hiç alakası olmayan fakülte mezunlarının öğretmen yapılması mı derseniz...

Dünya bambaşka bir yöne doğru giderken biz hala eğitimde temel sorunlarla boğuşup duruyoruz.

Eğitim bu prangalarından kurtulmadıkça, Türkiye’nin bilime ve teknolojiye öncü olması mümkün mü?

İLHAN SEVİN

Eğitimci / Rehberlik Uzmanı

@sevinilhan4