İlhan Sevin

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından (MEB), bu yıl ilki gerçekleştirilen 2018 Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamındaki merkezi sınavın sonuçlarına göre öğrencilerin performansını içeren değerlendirme raporu hazırladı. Raporda, bazı derslerde akademik başarının düşük olmasından daha çok beni asıl kaygılandıran başka konular oldu. Bu başlıklardan önemli olanları sizinle paylaşmak istiyorum.

  • Tüm lise türlerine, devlet okullarından merkezi olarak yerleşen öğrencilerin oranı, özel okullardan yerleşen öğrencilerin oranından daha yüksek olduğu ortaya çıktı.
  • Anne ve baba eğitim düzeyi ile öğrencinin sınav puanları arasındaki ilişki de incelendi. Elde edilen sonuçlar, anne ve baba eğitim düzeyleri yükseldikçe ortalama merkezi sınav puanlarının da belirgin şekilde arttığını gösterdi. Anne eğitim düzeyi ilkokul olan öğrenciler ile lisansüstü olan öğrencilerin ortalama merkezi sınav puanları arasında 60 puandan fazla fark bulundu.
  • Devlet okullarından mezun olan öğrencilerin yerleşme oranı yüzde 90`ın üzerinde olduğu lise türleri Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve Anadolu İmam Hatip Lisesi, özel okul mezunlarına ait yerleşme oranlarının en yüksek olduğu iki lise türünün Anadolu Lisesi ve Fen Lisesi oldu.

Eğitim sistemi içinde birçok sorun dile getiriliyor. Ancak yukarıda belirttiğim konu başlıkları, asıl kaygı duyulması gereken bir konu ve gelecekte sosyolojik sorunsal hale gelebilir.

Bir ülkenin kalkınmasında en önemli unsur şüphesiz eğitimdir. Reel sermayeyi kaybedebilirsiniz ama beşeri (insan) sermayesini hiçbir zaman kaybetmezsiniz. Bu nedenden dolayı ülkeler için en önemli sermaye, yetişmiş insan ve bilgidir. Ancak eğitim üretime dönüştürülmediği sürece harcadığınız emekler karşılığını bulamaz. Eğitimi, sağlıklı bir zemine oturtmak için topkeyün bir sistemsel bütünlük içinde ele almak gerekir.

Bu nedenle;

Dezavantajlı, avantajlı bölgelerdeki okullar arasındaki eğitim farklılığı,

Özel okul, devlet okulu arasındaki eğitim farkının derinleşmesi,

Zengin aile, dar gelirli aile çocukları arasındaki fırsat eşitsizliği,

Eğitimli aile, eğitim düzeyi düşük ailenin çocuklarının akademik, sosyal başarısı arasındaki farklar çok ciddi anlamda, ele alınıp çözüm bulunması gereken konulardır. Eğitime fırsat eşitliği getirecek bir sisteme geçilmeli. Edirne’deki bir öğrenci ile Bingölde’ki bir öğrenciye aynı eğitim imkânı sağlanmalıdır. Aksi halde, toplumsal kutuplaşmanın derinleştiği, sosyolojik sınıfların oluştuğu bir duruma doğru ülke maalesef sürüklenir.

1980’li yıllarda Çin aynı durumdaydı. Bakın, Çin bu duruma nasıl çözüm buldu;

Şangay, Çin’de 1980’li yıllarda nitelikli eğitim veren az sayıda lise vardı.  Belli akademik düzeydeki öğrenciler bu okullara yerleştiriliyordu.

Oldukça rekabete dayalı, öğrencileri ve velileri strese sokan eğitim sistemini sınav odaklı hale getiren bu durumdan ötürü bir eğitim reform ihtiyacı kaçınılmaz olmuştu.  Merkezi yerleştirmeler yerine öğrenciler, evlerine en yakın okullara yerleştirildiler. Ancak belli zamandan sonra dar gelirli ve kırsaldaki dezavantajlı öğrenciler ve veliler için kaygı daha da artmıştı.  Çünkü evlerine yakın okullarda iyi eğitim alamamışlardı. Bu sistem ciddi anlamda fırsat eşitsizliği yaratınca, velilere ve çocuklara belli harç karşılığında başka mahalle okullarını tercih etme şansı tanındı.

Okulların niteliğini arttırmadan iyi sonuç alınamayacağını gören Çinli eğitim yöneticileri, tüm ülkede eğitim niteliği düşük okulları iyileştirme yoluna giderlerken başarılı eğitimcileri de bu okullara transfer ettiler. Sonuç olarak,  öğrencilerin akademik başarısı için mücadele verildi. Bölgeler ve okullar arasında eğitim niteliği arasındaki makas kapandıkça Çin daha da güçlenerek bugünlerine geldi. Ayrıca Şanghay bugün PİSA’da en yüksek performansı elde ediyor. Çin örneği bizim şuan yaşadığımız duruma çok benziyor.

Kısacası bütün okulları güçlendirmeden, eğitimde fırsat eşitliliğini sağlamadan iyi sonuç almak çok zor.

İlhan SEVİN

Eğitimci/Yazar

Twitter: @sevinilhan4