İlhan Sevin

Teknolojinin gelişmesiyle beraber, kuşaklar arasındaki uçurum ve haliyle anlaşmazlık daha da derinleşiyor. Yoksa yanılıyor muyum? Bana mı öyle geliyor? Bilemem, ama günlük hayatımızda karşılaştığımız insanlar arası ilişkilerde bunu daha çok fark eder oldum.

Toplum olarak, anne-çocuk ya da baba-çocuk arasındaki iletişim yöntemlerini tekrar gözden geçirmemiz gerekmez mi? Daha doğrusu bu katı iletişim tarzını yıkmak gerekmez mi? 19. yy’da Nietzsche’nin, nihilizm (hiççilik) felsefesi tam da bu noktada değerlendirilmelidir. Nietzsche’nin, ‘modern insanın benimsediği geleneksel değerlerin çöktüğünü’ ifade etmesi, aslında yukarıda belirttiğim insanlar arası iletişim yöntemleri penceresinden ele almak ve değerlendirmek bence çok daha anlamlı olur.

Sakın yanlış anlaşılmasın! “Eski değerler bırakılıp, bütün değerler yeniden kurulmalıdır.” bakış açısıyla Nietzche’ye katılmam mümkün değil. Çünkü insanlığın en büyük düşmanı değersizliktir. Değersizlik, insanları bencilleştirdiği gibi onların yalnızlaşmasına ve kendilerine yabancılaşmasına da sebep olur. Sonucunda ‘değersizleşmeyle’ toplumsal çöküntünün önü de açılmış olur. Bu da toplumun felaketine neden olur ki, çok tehlikeli sonuçları olur!

***

Çok da konudan uzaklaşmayalım, benim derdim ne Nietzche’le ne de nihilizmiyle… Benim derdim, anne ya da baba olarak, çocuklarımızla doğru iletişim kanallarını yeniden nasıl kurabiliriz. Çünkü son yıllarda en çok yaşanan çatışmanın, ergen- ebeveyn çatışması olduğunu görmek aslında önemli bir patolojik sorunsalı da beraberinde getirir.

Y ve Z kuşağı çocuk ile X kuşağı anne-baba arasındaki kilometrelerce uzaklık sadece yaş olarak değerlendirilmemelidir. Bu uzaklık aynı zamanda, bir teknolojik uzaklık aynı zamanda bakış açısı ve dünyayı farklı algılama uzaklığıdır.

İşte kuşaklar arasındaki çatışma tam da bu noktadan hareketle, cereyan etmektedir. Birçok anne ve babadan duyuyorum; “Biz ne zorluklarla bugünlere geldik. Yokluk ve sefalet çektik. Ama bu velet hiç bir şeyin kıymetini bilmiyor ve bizim asabımızı bozuyor…” Yani aslında ebeveyn burada çaresizce “atsan atılmaz, satsan satılmaz, evlat işte ne yaparsın…” demek istiyor.

Bu ve buna benzer sözleri, son zamanlarda o kadar çok duyar oldum ki anlatamam… Neden ve niçin anne ve babalar bu kadar isyan ediyor? diye hep düşünmüşümdür. Burada asıl üzerine eğilmesi gereken konu “çatışmadan” çok, çatışmayı ortaya çıkaran sebeplere inmek gerekir diye düşünüyorum. İşte o zaman “çatışma” kendiliğinden zaten “çözülmüş” olur. İşte son zamanlardaki, çatışma çözme stratejistlerinin sayısı gittikçe arttı.

***

Kuşak çatışması dediğimiz, aslında çoğu zaman tarafların birbirini anlamama ya da empati (duygudaşlık) kuramamalarından kaynaklanır. Bizim gibi gelenekçi toplumlarda, hep çocuktan ya da gençten saygı beklenir. Beklensin beklenmesine ama bu saygı çoğu zaman eski anlayış ve bakış açılarıyla karşılanmaktadır.

Bir an için iki aile iki farklı bakış açısı ile büyüyen çocukları düşünün…

Birinci aile: ‘Bizim çok efendi çocuk, büyüklerinin yanında konuşmaz, ütülü kumaş pantolonuyla hep “hazır ol” vaziyetinde büyüklerini dinler. Erkek çocuksa, küpe takmak mı uzun saç bırakmak mı, asla asla!.. Kız çocuğuysa, haddini bilsin, öyle tek başına dışarıya çıkmayı filan aklından geçirmesin bile… Büyükleri ne derse onu yapar, eleştirmek mi asla yap(a)maz. Hele bir yanlış yapsın bilir başına ne geleceğini…”

İkinci aile: “Çocuğumuzun başarılarıyla gurur duyarız ve onu her başarısından sonra takdir ederiz. Sıcak sevgimizi ondan hiç esirgemedik. Yanlışı gördüğü ya da duyduğu zaman eleştirebilme hakkına sahip olduğunu da bilir. Sorumluluk bilinci yüksektir. Kendi kararlarını alabilecek yaşa geldiği zaman, istediği gibi giyinir ve gezebilir…”

Birinci ailede büyüyen çocuktan, iyi bir sanatçı, iyi bir yönetmen, iyi bir psikolog ya da sporcu olmasını beklemeyin. Daha ileriye gidelim, onlardan gelecekte iyi bir anne ya da baba olmasını da beklemeyin. Bu çok büyük yanılgı olur.   Ya ikinci ailede büyüyen çocuktan!

Sokrates’in çok güzel bir sözü var: “Çocuklarınızı sizin izinizde olmaya zorlamayınız. Çünkü onlar, sizin zamanınızdan başka bir zaman için yaratılmışlardır.” Unutmayın ki onların sizin devamınız değiller.

***

Şimdi iki dakika durun ve düşünün! Biz, anne ve baba olarak ne yapıyoruz? Nasıl çocuk yetiştirdik ve ondan ne bekliyoruz?

Çok sevdiğim bir atasözüdür; “marifet iltifata tabidir.” Unutmayın! İltifatla büyüyen her zaman daha marifetli olur. Şimdi son söz, sizin sevgili anne ve babalar, iyi düşünün ve kararınızı verin. Birinci aile mi olmak istersiniz yoksa ikinci aile mi?

Buyurun karar sizin. 

İLHAN SEVİN

Eğitimci

@sevinilhan4