Elgiz Henden

O zaman Louvre Müzesi`ni sınıfınıza getirin…

Teknolojik gelişmelerle hayatımıza yeni yeni kavramlar girerken, bu kavramların uygulamaları da yavaş yavaş günlük hayatlarımıza sızmaya başladı. Çok uzak değil… Yakın gelecekte yapay zekayla, robotlarla el ele verip çalışan ama onlardaki en büyük eksiği yani duygu ve değerleri anlayan, yorumlayan işgücü kıymetli olacak… Bir eğitimci, bir öğretmen olarak tüm bu gelişmeleri takip etmenin yanı sıra bu gelişmeleri yakalamalı, hatta çoğumuzdan bir adım önde olarak onları sınıf ortamına taşımanın yollarını aramalıyız. Zira gelecek nesiller bize emanet ve bu taze dimağlar yeniliklere açık bir halde teknolojinin onlara sunduğu her şeyi yalayıp yutuyorlar. Ellerinden tutan birinin önderliğinde yollarını şaşırmadan teknoloji ile omuz omuza yürüyen, bilgiyi üreten, dağıtan, kullanan ve değiştiren ama duygu ve değerleri de yorumlayabilen bireyler olarak yetişmeleri işten bile değil. İşte günümüzün gerçeği, gerçekliği bu…

Peki gerçeklik nedir?

Gerçeklik, en basit haliyle "var olan her şey"i ifade eder. Düşünceden bağımsız olarak zamanda ve mekanda yer kaplayan her şey gerçektir diyebiliriz. Kısaca gerçeklik, var olmaktır. Ama öyle bir çağda yaşıyoruz ki var olmayan gerçeklikleri de “yaşamak” mümkün.

Biz gençliğimizde hayaller kurardık. Artık o hayalleri bir gözlük takarak “yaşamak” mümkün. Yaşamak doğru tanım değil sanırım. Sanal ortamları “gerçeklik” hissiyatı ile “deneyimlemek” mümkün. Evet, sanal gerçeklikten bahsediyorum. Sanal gerçeklik, gerçekte var olmayan bir ortamda, gerçekleşmeyen olayları sanki o an oradaymış, o olayları yaşıyormuş gibi deneyimlemek aslında… O havayı soluyor, o olayla ilgili duyguları hissediyorsunuz… Sanki oradaymışçasına deneyimliyorsunuz. Hani bazen bir rüya görürsünüz, uyandığınızda o rüyayı gerçekten yaşamışsınız gibi hissedersiniz ya… Aslında onun da ilerisinde bir gerçeklikten bahsediyoruz. Oysa sadece üç boyutlu bilgisayar teknolojileri ile oluşturulmuş bir ortamda, gerçekten oradaymış gibi hissedip, etkileşime geçip hissedebiliyoruz. Sanal bir gerçekliği görüp, sanal sesleri duyup ve sanal nesneleri hareket ettirebiliyoruz. Ve tüm bunları yaparken gerçek hayatta bunları yaşasaydık hissedeceğimiz duyguları da hissediyoruz.  Yani öğrencilerimizi Louvre Müzesi`ne götüremiyorsak müzeyi onlara getiriyoruz! Keza eğitimde uzayla, tarihle, hatta matematikle ilgili sanal gerçeklik uygulamaları halihazırda sıklıkla kullanılıyor.

Bir de arttırılmış gerçeklik var ki… İşte o sanal gerçekliğin birkaç adım ötesi… Arttırılmış gerçeklik, fiziki dünyanın üzerine sanal içeriğin yerleştirilmesiyle gerçekleşiyor. Sanal gerçeklikten farklı olarak gerçek dünyadan kopmadan sanal dünya ile etkileşmemizi sağlıyor. Geçtiğimiz yıllarda çok popüler olan Pokemon Go oyunu ya da kendi fotoğrafımıza sevimli kulaklar, kocaman kirpikler ekleyebildiğimiz snapchat uygulamaları bunun en bilindik örneklerinden. Herhangi bir eşyayı almadan odaya yerleştirip uyup uymayacağına bakmak, dikkat çekilmek istenen trafik işaretlerini büyütmek, bozulan bir şeyin nasıl tamir edileceğini gerçek görüntü üzerinden göstermek hep artırılmış gerçeklik uygulamaları. Eğitimde halihazırda kullanıldığı şekil ise genelde kitaplardaki 2 boyutlu bilginin daha detaylı ve 3 boyutlu olarak anlatılması şeklinde oluyor. Örneğin öğrenci kitaptaki iskeletin üzerine tabletini götürdüğünde insan vücudu ve onun içinde organların yerleşimin görebiliyor, tabletini herhangi bir soru üzerine getirdiğinde sorunun çözümünün açıklaması ekranda beliriveriyor. 

Bunların yanında bir de karma gerçeklik var. Karma gerçekliğin, sanal gerçekliğe yaklaştığı noktalar da var, artırılmış gerçekliğe yaklaştığı noktalar da. Kullanıcı gerçek dünyada iken dijital içerik bu gerçek dünyaya entegre ediliyor ve bu ortamla etkileşim halinde oluyor. Bunun için hologramlar ya da sanal gerçeklikteki gibi gözlükler kullanılabiliyor. Düşünsenize öğretmen aslında yok, sınıfın ortasında dersi hologramı anlatıyor! Sorular konular tahta yerine hemen gözümüzün önünde beliriyor. Bunların hepsi şu an mümkün. İş sadece yaygınlaşmasına kaldı. Hatta gözlük yerine kullanıcının modunu hareketlerini öğretmene iletebilen giyilebilir teknolojilerden de bahsediliyor.

Her üç tanım da kulağa biraz korkutucu geliyor, değil mi? Ben bu gerçekliklerin dezavantajlarına girmek bile istemiyorum. Düşünün bir kere, geçmişte maket üzerinden satış yapan emlak şirketleri artık sanal gerçeklik teknolojisini kullanarak satış yapıyorlar. Sağlık sektörü sanal gerçeklik ve simülasyon ile hastalarına daha etkili bir şekilde hizmet verebiliyor. Şirketler lojistik ve depo yönetiminde sanal gerçekliği kullanarak lojistik sorunlarını ortadan kaldırıyor. Ne kadar korkutucu gelse de doğru ellerde harika sonuçlar elde edebileceğimiz harika araçlar aslında. Gelecekte eğitim, sağlık, otomotiv, endüstriyel üretim, savunma ve eğlence sektörlerinde hayatımızı kolaylaştıran uygulamalar bizleri bekliyor. Yeni toplum yapısına ve geleceğe hazırlanmak için bu değişim ve dönüşümün özellikle ve diğerlerinden daha önce eğitim sektöründe olması gerekiyor. Çünkü eğitim sektöründeki değişim çevresini ve etrafındaki koşulları değiştirmeye öncülük etmeli, değişen çevre ve koşullardan sonra değişimi reaktif olarak gerçekleştirmemeli.

Benim bu gerçeklikleri ele almamdaki amacım ise sanal, arttırılmış ve karma gerçekliğin eğitim üzerindeki dönüştürücü gücünü sizlerle paylaşabilmek.

“Gerçekten oldurana kadar, olmuş gibiyapma” taktiğini duymuşsunuzdur. “-mış gibi yapmak” taktiği nörobilimde Hebb prensibine dayanarak geliştirilmiş bir taktik aslında. Ne ölçüde geçerli olduğu hakkında halen devam eden araştırmalar var. Bu teoriyi savunanlar şöyle diyor: örneğin mutlu değilsiniz ama mutlu olduğunuzda yaptığınız gibi dudak kenarlarınızı kulaklarınıza doğu uzatıp kahkaha sesi çıkarırsanız bir süre sonra beyniniz kendini mutlu zannetmeye başlayacaktır. Aynı şekilde özgüvenli hissetmediğiniz bir durumda vücudunuzu dikleştirir, başınızı yukarı kaldırır, daha emin adımlarla yürürseniz bir süre sonra ifadelerinizin değiştiğini, kendinize güvenmeye başladığınızı görürsünüz. Çünkü beyin aynı nöronları harekete geçiren davranışları aynı klasöre koyuyor ve bu davranışlardan biri ya da birkaçı gerçekleştirdiğinde heybesindeki mevcut tepkiyi veriyor. Yani gerçek ile yapayı ayırt edemiyor.” Bu prensipten hareketle sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ya da yapay gerçeklik pekala eğitimde rahatlıkla kullanılabilir, öğrencilerin öğrenim deneyimine ordaymışçasına ya da bu deneyimi edinmişçesine katkıda bulunulabilir. 

Ancak şunun da altını önemle çiziyorum. Öğrencileriniz en iyi yaşayarak öğreniyorlar. Bu artık su götürmez bir gerçek. Sanal ve arttırılmış gerçeklik uygulamaları bu açıdan önemli. Bu tarz uygulamalar ile öğrencilere daha gerçekçi bir ortam sunabiliyorsunuz. Öğrencilerin yaşayarak öğrenmeleri için artık bir akıllı telefon ya da tablet yeterli… Sanal gerçeklik uygulamaları için olmasa da en azından arttırılmış gerçeklik uygulamaları için bu böyle.  İngiltere’de Lenova tarafından yürütülen bir anket(1)öğretmenlerin yüzde 94’ü sanal gerçeklik uygulamalarının öğrenmeyi geliştirdiğini söylüyor. Yine aynı ankette öğretmelerin yarısı beş yıl içinde bunun zaten böyle olacağını savunuyor. Amerika’da eğitim araştırmaları yapan Foundry10 şirketinin 2016 yılından bu yana 6.-12.sınıflarda okuyan 2445 öğrenci ile yaptığı çalışmalarda2öğrenciler bu tarz uygulamaların heyecan verici, dikkat çekici olduğu belirtmiş. Maryland Üniversitesinde yürütülen başka bir araştırma3ise sanal gerçeklik ortamında sunulan bilgilerin daha çok akılda kaldığını, daha çok hatırlandığını ortaya koymuş. 

Ülkemizde de benzer sonuçlar çıkacağını düşünüyorum, 360 derece videolu mekan ziyaretleri, öğrencinin dokunarak vücudun organlarını yerleştirdiği simülasyonlar ya da müzelerde hologram kullanımı çoktan hayatımıza girdi bile. 

Defterler, kitaplar… İstediğiniz kadar renkli ve etkileyici yapın, teknoloji ile doğmuş bir nesil için gereğinden fazla sıkıcı. Ellerinden tableti, akıllı telefonu bırakmayan bu neslin dikkati çekmek için yine onların diliyle konuşmalısınız. Arttırılmış gerçeklik uygulamaları ile onlara dinleme ve okumanın ötesinde deneyimleme şansı vermiş oluyorsunuz. Bir oyunun içindeymişçesine yaşayarak öğreniyorlar. Daha ilgi çekici… Sonuçta konuya yoğunlaşan öğrenciler çok daha iyi öğreniyorlar ve unutmuyorlar.

Her ne kadar eğitimde sanal gerçeklik uygulamaları yer alsa da arttırılmış gerçeklik 1-0 önde demek yanlış olmaz. Zira eğitimde arttırılmış gerçeklik uygulamaları için sanal gerçeklikte olduğu gibi pahalı gözlüklere ihtiyacınız yok. Beyaz tahta, projektör, akıllı telefon… İhtiyacınız olan çoğunuzun elinizin altında olan, ulaşması daha kolay cihazlar… İnternet bağlantısına bile ihtiyacınız yok. 

Hadi gelin bu gerçeklik uygulamalarının öğrenmeye nasıl destek olduklarına bakalım birlikte:

Görsellik:

Bazen ne kadar anlatırsanız anlatın bazı şeyler havada kalabilir. İşte sanal gerçekliğin görselleştirme özelliği ile öğrenme süreci basitleşmiş oluyor. Diyelim sindirim sistemini anlatmanız gerekiyor. Öğrencileriniz 2 boyutlu resim üzerinde görmek yerine her şeyi 3 boyutlu sanal gerçeklikte görüp, daha kolay anlıyorlar, daha hızlı kavrıyorlar.

Öğrenmeye teşvik:

Bir arkadaşım oğlu henüz ilkokuldayken “Bilmek çok güzel, öğrenmek çok sıkıcı,” demişti. Aslında sistemimi ne kadar basit bir şekilde özetlemiş. Hepimiz daha çok bilmek istiyoruz. İşte öğrenme kısmı biraz daha keyifli olursa, öğrenme isteği de artıyor. İşte bu yeni kavramların uygulamaları öğrencilerinizin öğrenmeye istekli olmalarını sağlıyor. Oyun oynar gibi öğrenmekten daha keyiflisi olabilir mi?

Güvenlik:

Artık öğrenciniz bir şehrin uçarak o şehri keşfedebilir, öğrenmek istediği bir sporu deneyebilir, farklı deneyimleri yaşayabilir… Üstelik bunları hiçbir tehlike olmadan, keyifle yapabilir. Sanal gerçeklik tamamen güvenli.

Daha iyi odaklanma:

Siz anlatırken camdan dışarı dalıp giden öğrencileriniz var ya… İşte artık onlar da anlatılan konunun tam ortasında olacağı için artık onların dikkatini toparlamakla vakit kaybetmeyeceksiniz. Herkes dikkatini konuya vereceği için birbirini rahatsız eden, dikkat dağıtan öğrenciler de olmayacak. Tek odaklandıkları konu sizin öğretmek istedikleriniz olacak.

Takım çalışması:

Şu an zaten sanal ortamda online birbirlerine bağlanıp oyun oynayan, oyunda takım halinde hareket eden bir nesilden bahsediyoruz. Siz de onların en sıkıcı bulduğu konuda, derste takım olmalarını sağlayabilirsiniz. Sanal gerçeklikte bir projeyi birlikte yaparak daha sağlıklı arkadaşlıklar, daha sıkı bağlar kurmalarına, takım olarak uyumlu hareket etmelerine de destek vermiş olacaksınız.

Uygulama:

Teoride bilmekle yapabilmek aynı şeyler değil. Tek başına teori ne kadar etkili ise, tek başına uygulama da o kadar etkili aslında. Nasıl yapacağı dinleyip, sonra uygulamak ise en iyisi… Daha derinlemesine öğrenen öğrenciler ile daha parlak bir gelecek bizleri bekliyor. 

Elinizin altında tüm bu teknolojileri kullanan, deneyimlerini bir adım öteye taşımaya hazır bir nesil var. Akıllı telefon tablet, sosyal medya, mobil oyunlar, chatleşme neredeyse ilk öğrendikleri şeyler… Doğuştan dijital bir nesil…  

Zaman artık eski uygulamaları bir kenara bırakıp, gençlere ayak uydurup hem onlar hem kendimiz için öğrenme-öğretme sürecini kolay ve keyifli bir hale getirme zamanı.

Ya şimdiden trene bineriz ya da trenin arkasından bakarız...

Elgiz Henden 

İz Koçluk Eğitim ve Öğrenci Koçu

www.izkocluk.com

Twitter: @elgizhenden

 

Referans ve kaynaklar: